18 Temmuz 2015 Cumartesi

N'OLDİ, HDP?

8 Haziran sabahı ne güzeldi, hatırlıyor musunuz? Havanın bulutlu olduğu yerlerde bile sanki daha bir aydınlıktı gün ve daha bir genişti aldığımız nefes. Havadaki oksijen oranı mı artmıştı ne? Keyifle, uzun uzun gerinmiştik yatakta. Sevgilisiyle uyananlar sokulup cilveleşmişti mutlaka. Kıskanmamıştı hiç yalnız uyananlar, çünkü hayat her şekilde çok güzeldi. Halay uzun, umut çoktu. Çünkü o baraj yıkılmıştı ve #BizlerMecliste idik artık!
8 Haziran sabahı gölgelerin gücü adına güç bizdeydi! Neler yapacaktık, neler! Tek başına iktidar filan olmadığımızın farkındaydık tabii. Zaten yanlışları düzeltmek için iktidar olmak şart değildi ki. “Sıkı bir muhalefet” olarak göreve hazırdık. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük temellerine dayalı yeni anayasayı hazırlayacak olan mecliste, tüm ezilenleri temsil eden 80 vekilimiz vardı. Gözleri, kulakları bizde, sokakta olacak, sesimize akis verecek, emeğimize güç katacak 80 vekil. Önergeler, teklifler sunacak, düzenlemeler yapacaklardı bizim adımıza. Bir yandan geçmişteki katliamların, yolsuzlukların hesabını soracak, bir yandan Büyük İnsanlık için geleceği birlikte kuracaktık. Barışı getirecektik, barışı! Kolay olmayacağını biliyorduk elbet, ama zordan çekincemiz yoktu ki… Son baraj bükücülerdik biz yahu! Kim tutardı bizi?Sahi kim tutuyor bizi? 8 Haziran’ın üzerinden 34 sabah geçti. Her sabah biraz daha eskisi gibi uyanıyoruz. Hava giderek ağırlaşıyor, nefesimiz daralıyor yine. Yorulmuşuz sanki, ama çalışmaktan değil. Beklemekten. 34 gündür bir hareket, bir eylem, bir seylerin değişeceğine dair bir işaret bekliyoruz Meclis’ten. Sokak üzerine düşeni yapıyor. Mahalle meclisleriyle, gönüllü hareketleriyle, taban inisiyatifleriyle hareket halinde. Mecliste aynı hareketin yansıması yok. Ve biz beklemekten yorgunuz.Doğrudur; malum şahıs, kimbilir hangi kirli çıkar hesaplarıyla, hükümet kurma sürecini geciktirdi. Koalisyon hesaplarının içinden çıkabilene aşkolsun. Güvenoyu alacak bir hükümetin kurulması zor görünüyor. Fakat hükümet kurulmadan da Meclis’te yapılacak ve yapılması gereken çok iş var. Baraj var mesela. Aylarca barajla yattık, barajla kalktık. “Faşist cunta anayasasının dayatması, antidemokratik bir uygulama” dedik. “Düşürülmeli, hatta kaldırılmalı” dedik. Dedik de ne oldu? Seçimin üzerinden bir ay geçti. Barajın yüzde beşe indirilmesi için yasa teklifi CHP’den geldi. HDP’den ses yok. Olumlu düşünmeye çalışıyoruz. Ortada saplantılı ergen tavırlarıyla, HDP’den gelen her öneriyi içeriğine bakmaksızın reddedeceğini açıkça ifade eden bir MHP faktörü var sonuçta. “Belki de MHP ret oyu vermesin diye teklifin CHP’den gelmesi daha uygun görülmüştür” diyoruz. Ne kadar gülünç olsa da, siyasi konjonktür içinde gerçeklik ihtimali yüksek bir senaryo. Ancak gerçek bile olsa, MHP reddetmesin diye yasa teklifini başka partinin vermesini beklemenin ne kadar sağlıklı bir yaklaşım olduğu tartışılır.Seçim öncesindeki en büyük sıkıntılarımızdan biri, Türkiye partisi olma iddiamızın, özellikle ulusalcı kesim tarafından bitmez tükenmez bir şüphecilikle sürekli sınanması, sorgulanması ve inkar edilmesiydi. Oysa rengarenk aday listemizle, ülkenin her türlü sorununa çözüm önerisi getiren seçim bildirgemizle, memleketin her köşesindeki adaletsizliklere, yanlışlara karşı mücadelemizle, “biricik Türkiye partisi” bizdik. SeloCan’ın okuduğu türkü tam da bizi anlatıyordu. “Karadeniz’in dalgası / Ege’nin tütün kokusu / Amed’in barış tutkusu / Olmuş halkların türküsü.” O halde, Artvin Cerattepe, iktidar yandaşlarından en arsızına altın madenleri için peşkeş çekilirken, eşbaşkanın attığı bir tivitin ötesinde neden sesimiz çıkmadı? Hadi vekillerimiz Artvin’e gidemediler, mecliste bir pankart açıp destek eylemi de mi yapılamazdı? Söylemeye dilim varmıyor, ama CHP kadar olamadık. 13 senelik muhalefet süreci boyunca kendi gölgesinin dışına çıkmamış olan CHP, HDP’nin sağır edici sessizliği karşısında, iki pankart bir eylemle, direnişlerin efendisi olup çıktı.Çünkü biz o iki pankartı açıp, o eylemi yapmadık. Oysa, toprağı, havayı, yeşili savunduğu için jandarmalar tarafından yerlerde sürüklenen Rizeli kadınlar için, “Devleti devlet yapan biziz! Ben, HALKIM ben!” diye yaylaları inleten
Rabia Ana için güçlü bir destek eylemi yakışmaz mıydı HDP’ye? Hani “Yıkacağız HES’leri barajları başına / Karadeniz isyandır uğraşmayın boşuna” diyerek horon vurmuştuk ya seçimden önce… Şimdi sormazlar mı insana: “N’oldi, HDP?”
Rabia Ana için güçlü bir destek eylemi yakışmaz mıydı HDP’ye? Hani “Yıkacağız HES’leri barajları başına / Karadeniz isyandır uğraşmayın boşuna” diyerek horon vurmuştuk ya seçimden önce… Şimdi sormazlar mı insana: “N’oldi, HDP?”
Hak geçmesin, bireysel olarak çok çalışan ve bölgelerindeki sorunlara çözüm bulmaya çalışan HDP’li vekilleri görüyor ve takdir ediyoruz. Ayrıca, söylemeden geçmek olmaz; Türkiye’nin Suriye politikasında çok önemli adımlar atacağını umduğumuz Barış Bloku’nun oluşturulması da çok ciddi bir iş. Ancak bütün bunlar, eşzamanlı olarak, Meclis’te yapılması gerekenlere engel olmamalı. Başka partilerde olsa da, HDP’de olmamalı. Çünkü eşbaşkan Demirtaş’ın geçen sene bu zamanlar söylediği gibi, HDP Türkiye’de siyasetin çıtasını yükseltti. Bu yüzden HDP’den beklentimiz yüksek. Bu yüzden canımız tez, sabrımız az. Ve bu yüzden, konuştuğum, dertleştiğim pek çok HDP’li arkadaşım ve ben, partideki durağanlıktan, eylemsizlikten rahatsızız. Ben, bu rahatsızlığı dillendirdim. İlgili kulaklara gözlere değsin, haberleri yoksa öğrensinler. Bizim bilemediğimiz bir durum varsa da onlar paylaşsınlar, biz öğrenelim. Bu arada, yanlış gördüğümüzü, aklımıza yatmayanı eleştirmeye devam edelim. Yapıcı eleştirilerle daha iyiyi, daha güzeli birlikte bulalım. Sonuçta biz, eleştirebilme hakkına inandığımız için HDP’ye oy verdik.
(12/07/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder