2 Temmuz 2015 Perşembe

Bİ ŞEY DİİL TÜRKİYE


Seçim bitti. O barajı yıktık. Onu başkan yaptırmadık. HDP’ye oy veren, vermeyen milyonlarca insanın öncelikli isteği gerçekleşti. “Türk tipi başkanlık” gibi uyduruktan bir isimle önümüze sürülen, bildiğin padişahlıktan farkı olmayan sistemin gerçekleşmesi, en azından uzun bir süre için engellendi. Ve kimse boşuna kıvırmasın, bu HDP sayesinde oldu.
Teşekkür mesajları filan beklemiyoruz elbet. Sevinçten sarhoşsak, o kadar da değil. Fakat, en azından “terörizler meclise girdiler, Apo’yu çıkaracaklar! Ülkeyi bölecekler!” diye histeriye kapılmadan önce, bir müsaade etseydiniz de, diktatörü durduran bu insanlar da iki soluklansalardı yahu. Malum, yorucu bir yoldan geldi bizim vekiller. Devletin raporlarında, kiminin varlığının, kiminin yok edilişinin inkar edildiği topraklardan geldi bir çoğu.  Bazısı, ana dili yasaklı anaların görüş günü yüreklerindeki dağ kadar evlat hasretini “nasılsın?”dan ibaret Türkçelerine sığdırmak zorunda kaldığı, kimliklerini iç ceplerine saklayıp devletin üzerlerine diktiği tek tip üniformayla her gün “Türküm” diyip ne mutlu olmaya mecbur edildikleri, dağların ardındaki uzak yerlerden geldiler. Toplumun dayattığı kalıplara sığmadığı için, cinsel kimliğini olduğu gibi yaşamak istediği için zulüm gören, öldürülen insanların, oyun çağında kocaya satılıp, yaşamı boyunca mal gibi kullanılan kadınların olduğu dünyalardan gelenler de. Kimi binlerce kilometre ötede, kimi yanıbaşımızda, ama hepsi bize çok uzak diyarlar. Ve o diyarlardan meclise gelen o uzun yolda attıkları her bir adım için çok ağır bedel ödediler. İstisnasız her dönemin iktidar partilerinin iddia ettiği gibi “verilmedi” hakları. Her birini direnerek kazandılar. Zaten “hak” olanı “verdiğini” iddia etmek faşizmin ta kendisidir ve “faşizme karşı yalvarılmaz, direnilir.”
Şimdi, bu durumda, bunca mücadeleyle bu noktaya ulaşmış, hem de ülkenin bir diktatörlüğe dönüşmesine engel olmuş insanlara, hadi teşekkür etmenizi beklemiyoruz, ama hiç değilse yarım ağız da olsa bir “hayırlı olsun” deseniz ya… Hadi bizim mutluluğumuzu paylaşamıyorsunuz, bari kendiniz için sevinsenize. Ama yooook… Daha destur bismillah, sabah gözümü açtım ki, dizi dizi mesajlar gelmiş.  “Barajı aştınız. İnşallah verdiğiniz sözleri tutarsınız.” Bir başkası daha agresif “Seninkiler emanet oyları unutmazlar inşallah. Yoksa o oylarla Kürtler’i meclise sokanlar, atmasını da bilirler.”  Bababaa… Yahu, o “meclise sokulan Kürtler” olmasa, pek yakında meclis kalmayacaktı bu ülkede güzel kardeşim. 13 senedir en bi Türk, en bi Atatürkçü liderler mecliste muhalefet partileri olarak hiçbir varlık gösterememişken, yüzünü buruşturarak Kürt dediklerin “seni başkan yaptırmayacağız” diye dikildi diktatörün karşısına.  Tamam, bunları kabullenmek ağır geliyor. Onu da anladım, ama barajı aştığımız kesinleştiğinde konuşma yapan partinin iki önemli ismi de emanet oylara teşekkür edip, “sorumluluğunu taşıyoruz” demediler mi? Dediler. Ee? Tam bunlara cevap yazarken, bir başkası geliyor. “Eee? AKP ile koalisyon ne zaman?” Ya sabır… Güzel arkadaşım, bazı siyasi partiler yemeden içmeden koalisyon hesapları yaparken, Demirtaş seçim konuşmasında “Sözümüzün arkasındayız. AKP ile içerden ya da dışardan koalisyon yapmayacağız” demedi mi? Peki bu sorunun anlamı nedir? Sırrı Sureyya’dan ve Selocan’dan duyup da inanmadınız da, ben söyleyince mi inanacaksınız?  Yok. E o zaman nedir bu afra tafra? Samimiyet, dürüstlük sınavları filan? De hayde!
Dilinize dolamışsınız terörü, önüne arkasına sağına soluna bakmadan, ezberden çalıp söylüyorsunuz. “Terör”ü oluşturan şartları anlamadığınız ve sorgulamadığınız gibi, bugünkü gerçeğini de sadece devletin ağzından dinlemekten son derece memnunsunuz. Aynı ağzın, Gezi’ye darbe, Berkin’e terörist dediğini göz ardı etmeyi tercih ederken vicdanınız ne kadar rahat! Bir elinizle Kürt mücadelesini ötelerken diğeriyle Gezi’ye sımsıkı yapışmanın dayanılmaz pişkinliği içinde nasıl da kendinizden eminsiniz! Hem silahlar sussun deyip, hem siyaset yolunu kapatmaya çalışmak neyin kafasıdır? Bu kanlı savaşın bitmesini gerçekten istiyorsak, tarafları silahlı değil siyasi çözüme yönlendirmek değil midir mantıklı ve doğru olan? 40 bin can gitti. 30 binini saymıyorsunuz, onlar evlat değilmiş gibi. “10 bin şehit” diyorsunuz ya… Şehit kanı yerde kalmazmış ya… Pek güzel. O vakit bi deyiverin bana, kaç bin Kürt ve kaç bin Türk evladının daha ölmesi gerek o kanın yerden kalkması için? İnsanlar ölmekten yorulmuş artık. Barış istiyorlar. Siz samimi bulmadınız diye barıştan vaz mı geçsinler?  Madem HDP’nin barış çağrısı takiyye, siz samimisini yapın. Elinizi uzattınız da tutulmadı mı? Yapmayın arkadaşlar. Ağzınızın bir tarafıyla, barış isteyen insanları samimiyetsizlikle itham ederken, öbür tarafıyla nefret kelamları ederseniz, farkına bile varmadan mücadele ettiğiniz diktatörün aynadaki yansımasına dönüşüverirsiniz, maazallah. Vallahi, şöyle uzaktan andırmaya başlamışsınız bile.  Benden söylemesi.
Diyeceğim o ki, “Kürtleri meclise soktular!” diye dövünmek anlamsız ve gereksiz. Kürtlerin meclise girmesi iyi bir şey. Ermenilerin, Romanların, engellilerin, LGBTİlerin meclise girmeleri de iyi bir şey arkadaşlar. Ne kadar çok renk, ne kadar çok kimlik temsil edilirse, o kadar iyi işler demokrasi, o kadar güzel olur yarınlar. Demokrasi de pek güzel bir şey.  Hele barış, çok şahane bir şey.  Valla bak… Bir tadına varsanız, bir daha bırakamazsanız.  O kadar yani. Velhasıl, Bizler, tüm kimliklerin barış ve demokrasi içinde, kardeşçe, esitçe, özgürce yaşayacağı  Yeni Yaşam’ın kapısını araladık, tüm ülke için. Parti adına konuşamam elbette, ama bir HDP gönüllüsü olarak, kendi adıma, “bi şey diil, Türkiye.”
(08/06/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder