21 Şubat 2015 Cumartesi

YAS DEĞİL İSYAN


Tarsus-Mersin otoyolunun tenha bir yerinde üç erkek, Özgecan’a tecavüz ettiler*. Defalarca bıçaklayarak öldürdüler. Bir dere yatağında üzerine benzin döküp yaktılar.  Çünkü onlar erkek, Özgecan ise kadındı.  Ve çünkü erkek egemen kültürün öğretisine göre, erkek, elinin uzanabildiği her kadının bedeni üzerinde hak sahibiydi.
Özgecan’ı katledenler, filmlerde gördüğümüz kana susamış psikopat seri katillerden değiller.  Bazı gazetelerin, alelacele aklama çabasıyla yazdıkları gibi geçirdikleri kazadan dolayı ağrı kesici haplara bağımlılık kazanmış, bu yüzden saldırganlaşmış kader kurbanları hiç değiller.  Bunlar her gün gördüğümüz, mahalleden aşina olduğumuz, hatta belki selamlaşıp iki kelam ettiğimiz, sıradan erkekler. Yeni Türkiye’deki kadın katliamının figüranları; normalleşen şiddetin, normalleşen failleri.
Öncelikle şunu belirtmek gerek: Kadına karşı şiddet ne AKP ile, ne Yeni Türkiye ile başladı. Kadın olmak hep çok zordu bu coğrafyada. Erkek egemen kültürün, kadınları din ve töre üzerine kurulmuş namus tornasında öğütmesi yeni değil. Türkiye kadınları nesiller boyu bedenlerinden utanmayı öğrenerek büyüdüler.  Bir kadının, sokakta, okulda, toplu taşıma araçlarında, ya da iş yerinde, eteği çok kısa, saçı çok sarı, yaka düğmesi çok açık, ruju çok kırmızı, pantolonu çok dar, gülüşü çok tahrikkar, ya da bir şekilde kadınlığı çok görünür olduğu için sözlü ya da fiziksel tacize uğrayabileceği ve bunun kendi suçu olduğu kazındı ezberlerine.  Cinselliklerinin kocalarına ait bir hazine, anneliğinse kutsal bir görev olduğu zihinlerine işlendi bazen nakış nakış, bazen tekme tokat.  Bütün bunlar AKP hükümetinden önce de vardı.
AKP kadına karşı şiddeti icat etmedi, ama var olan şiddeti normalleştirdi ve sistematik bir kadın katliamına dönüşmesini sağladı.  Sosyal, kültürel ya da ekonomik olmaktan çok, politik bir katliam.  AKP hükümeti, 13 senedir, kadına karşı şiddetin normalleşmesi için bilinçli bir politika uyguluyor. Bu politika doğrultusunda,  halen parti başkanı gibi hareket eden Cumhurbaşkanı’nın, hükümet mensuplarının, ve devlet görevlilerinin kadın karşıtı demeçleriyle algı yönetimi kullanılarak, kadının toplumdaki yeri şekillendiriliyor. Kadına karşı
şiddetin 12 senede %1400 artması, bu konudaki en somut gösterge olsa da, en az onun kadar vahim olan bir başka gerçek, şiddet eşiğinin yüksekliği. Pek çok ülkede taciz veya şiddet eylemi olarak nitelenen sözle ya da elle taciz, tartaklama, itme, tokatlama gibi olaylar, Türkiye’de rapor bile edilmiyor. Evlilik içi tecavüz yasalarda tanımlandığı halde, çoğu kadın böyle bir kavramdan habersiz, kocaları tarafından tecavüz edildiklerinin farkında değiller. Kadınların şikayetçi olduğu bazı durumlarda ise, polis veya savcı, kutsal aile birliğini korumak adına, kadını şiddet gördüğü eve dönmeye ikna ediyorlar.  Mahkemeler, boşanmayı zorlaştırırken, devlet korumasındaki kadınlar, adliye çıkışında, onlarca polisin önünde eşleri tarafından öldürülüyor. Öte yandan, taciz, tecavüz ve şiddet davalarında sanıklara akıl dışı ceza indirimleri veriliyor. Başörtülü bacılar dışındaki kadınlara karşı şiddet adeta teşvik ediliyor. Amaç, giderek artan ve normalleşen şiddet karşısında kadını çaresiz bırakıp, ardından koruma bahanesiyle, pembe otobüsler gibi, toplumdan tecrit eden uygulamalarla, sokaktan ve iş hayatından çekilmesini saglamak, yaşam alanını mutfak ve yatak odasıyla sınırlamak.
AKP, kadın katliamının mimarı olabilir, ama tek sorumlusu değil. Öncelikle, kadına karşı şiddetle aktif olarak mücadele etmeyen tüm erkekler ortak bu katliama.  Hiç itiraz etmeyin, beyler! Özgecan’ın ve her sene Türkiye’de erkeklerin öldürdüğü yüzlerce kadının kanı var her birinizin ellerinde. Katil olmak için bıçağı tutmak, tetiği çekmek gerekmiyor. Yalnız başına tenha bir sokakta tedirgin yürürken taciz ettiğiniz her kadın bir Özgecan’dır.  Açık giyindiği için “yollu” dediğiniz her kadın bir Hasret, bir erkekle konuştuğu için hırpaladığınız kızkardeşlerin her biri bir Güldünya’dır. Birlikte olduğu kadınları böbürlenerek anlatan kankanızı keyifle dinlediğinizde, bir kadının yüzünde patlayan tokatta elinizin izi kalır.  Kadınları aşağılayan şakalara gülerken, bir tecavüzcünün sırtını sıvazlarsınız. Sizin şiddet uygulamamanız yetmez. Sessiz kaldıkça, ve dahi somut bir şekilde karşı çıkmadıkça suça ortaksınız. Evet, hepinizi itham ediyorum. Rahatsız mı oldunuz?  Pek güzel. Kurulduğunuz koltuklardan doğrulun biraz.  Erkeklerin kadınlara karşı uyguladığı şiddetin bir “kadın sorunu” olmadığını fark edin. Şiddetin öznesi olduğunuzu, bu yüzden erkek bilincini ve davranışını değiştirmekte birincil derecede sorumlu olduğunuzu kabul edin. Erkek olmak yetmez beyler, adam olun ve kadınların yanında, kadın düşmanı hemcinslerinize karşı mücadele edin.
Erkek egemen kültürü içine sindirmiş, bu kültürün birer neferi olmuş “bayan”ların da kadın katliamında en az erkekler kadar, hatta onlardan daha fazla payı var.  Dondurma yiyen kadını fuhuşa teşvik olarak yorumlayanlar, kadın katillerini canlı yayına çıkartıp şirin göstermeye çalışanlar, kadının “car car konuştuğu” için dayağı hak ettiğini söyleyenler, erkek zihniyetinin kadın kılığındaki çirkin suretleri olarak dikilir karşımıza.  Kimi yobazlığın körlüğüyle, kimi muktedire yaranma çabasıyla, namus bekçilerinden, dayakçı, tecavüzcü, katil erkeklerden daha çok zarar verirler eşitlik, özgürlük mücadelemize.  Kendileri bir erkek tarafından himaye edilmeden var olacak güçten ve cesaretten mahrum olduklarından, tüm kadınları da mahrum etmek isterler. Onlara  kadın demeye dilim varmıyor, zira onlar kadın karşıtı hükümet politikalarının gönüllü sözcülüğünü üstlendiklerinde, kadın kimliklerini kaybederler. Zaten, biat ettikleri iktidar gibi, kendileri de sevmezler “kadın” kelimesini. Kadın uygunsuz yaşayan, onaylanmayan, makbul olmayandır.  Onlar ise muktedirin caiz gördüğü şekilde hanım, bayan olmayı tercih ederler. Ve bir kadın vahşice katledildiğinde, ki bu ülkede hanımlar değil kadınlar katledilir çoklukla, içlerinde bir parça insanlık kırıntısı bulup üzülmek yerine, “Amerika’da da oluyor. Kapatın çenenizi!” diye bağırırlar muktedirin nefret kusan ağzıyla.  Nasıl ki her erkek adam değilse, her dişi de kadın olmuyor işte.
Yeni Türkiye’deki sistematik kadın katliamının yaratıcısı ve hamisi olan AKP’nin kadınlara mesajı cok açık: Tacize, tecavüze, şiddete maruz kalmamak için, kır dizini, evinde otur. Sokaktan, iş hayatından, sanattan, kısacası yaşamdan çekil.  İşte tam da bu yüzden, Özgecan’ın cenazesinde kadınların hocanın talimatına rağmen geri çekilmeyip, cenaze namazında önde durmaları ve tabutu taşımaları çok yerinde bir eylem, çok güçlü bir meydan okumaydı.  “Buradayız, gitmiyoruz!” dediler kadınlar. Ağlayıp, sessizce dağılmaları beklenirken, şiddetin karşısında yürek yürek durdular.  “Bu tabut size ağır gelir” dercesine erkeklere, omuzladılar Özgecan’ı.  Acıyı öfkeyle boğdular.  Bize en çok lazım olan bu öfkedir şu an. Acılarımız yeterinden çok zaten.  Ayın 30 gününde, 28 Özgecan yanıyor Türkiye’nin bağrında. Oysa artık yas değil, isyan lazım bize.  Sadece şiddetin kendisine değil, şiddeti normalleştiren her türlü söyleme ve eyleme karşı, kadın olabilecek, adam olabilecek kadar vicdanı olanların, Özgecan’ı milat yapıp, haklı öfkeleriyle tutuşturacakları bir isyan lazım.

*Yazının yazıldığı tarihte gelen bilgiler, Özgecan'ın tecavüze uğradığı doğrultusundaydı. Adli tıp otopsi raporu, tecavüzün gerçekleşmediğini gösterdi. Bunun Özgecan'ın saygınlığı veya namusuyla hiçbir ilgisi olmasa da, yanlış bilgi vermemek için belirtmek ihtiyacı duydum.  
(05/02/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder