15 Şubat 2015 Pazar

NAMUS


Çeviri yapanlar bilirler. Bazı kelimelerin başka dillerde tam karşılığı yoktur. Mesela Almanca’da “schadenfreude” diye bir kelime var. Başkasının talihsizliğinden zevk almak anlamına geliyor. Türkçe’ye tek kelimeyle çevirmek mümkün değil. İngilizce’de de karşılığı olmadığı için aynen alınmış ve değiştirilmeden dile yerleşmiş. Bazen de sadece çevirisi değil, kelimenin anlamına karşılık gelen kavram bütünüyle eksiktir o kültürde. Öğrencilik dönemimde Türkiye’deki namus cinayetleri üzerine İngilizce bir rapor hazırlarken, içerikteki “namus”un İngilizce karşılığını bulamadım. Çeviri sözlüğünde verilen seçenekler arasında şeref, onur, iyi ahlak anlamına gelen sözcükler var. Fakat hani şu kadının bacak arasında, memesinde, rujunun renginde, çıplak teninde ve dahi saçının telinde olduğu iddia edilen; hani şu kadınlarda çabucak kirlenip, erkeklerde ne hikmetse leke tutmayan; hani şu uğruna kan dökülen, can alınan namus belasını anlatan İngilizce bir kelime yok. Keşke hiçbir dilde olmasaydı.
TDK sözlüğünde namus, “1. Bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet” ve “2. Dürüstlük, doğruluk” olarak tanımlanıyor. Halk arasında ise namus deyince ilk akla gelen, toplum baskısıyla cinselliği, özellikle kadının cinselliğini kısıtlayan, yasaklayan, töre ve din odaklı kurallar bütünü. Tuhaf şey şu namus. Yetişkin bir kadın bir erkekle flört ederse elden gidiverir de, 15 yaşındaki S.F. dört tecavüzcüsünden biriyle evlendirilince kurtulur namus. S. F. kadar “şanslı” olmayan Hasret, 
kuzenlerinin tecavüzü
sonucunda hamile kalıp çocuğu aldıramayınca, aile meclisi kararıyla öldürülür, kirlenen namusunu Batman Çayı’nın suları temizler. El kadar kız çocuğu yaşıtı erkeklerle beraber okula giderse namusuna halel gelir, ama babası yaşında adamın koynuna sokulduğunda, pedofili imam nikahıyla kutsanır, adı evlilik olur. Körpecik bedeni kırılır, çocuk ruhu kanar. 12’sinde gelin, 13’ünde anne, 14’ünde ölüdür Kader… Namusu temizdir ya, gerisi teferruat.
Namusu cinselliğe, cinselliği erkeğin egemenliğine hapseden bu zihniyet için, kelimenin gerçek anlamındaki dürüstlük, doğruluk kavramları önemsiz ayrıntılar. Kadın kahkasıyla, meme dekoltesiyle bozulan, vajinanın adı geçtiğinde zarar gören, kızlı-erkekli ortamlarda yoldan çıkan namuslarına, rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık ve dahi devletin kanlı eliyle işlenen cinayetler gölge düşürmez her nasılsa. Yalana, dolana, talana, takiyyeye, emek ve din sömürüsüne karşı efsunludur namusları. Ama vapurdan inen genç bir kızın eteği uçuşmaya, eli bir erkeğin eline değmeye görsün. Devletin en tepesinden aşağıya doğru namus histerisiyle inler ortalık. Oy verip, kendilerini temsil etmeleri için meclise gönderdikleri vekiller boğazlarına kadar çamura, çirkefe batınca namuslarından sual etmek akıllarına gelmez de, diz kapağının üstünü görünce analarının bile namusuna göz diktiklerini dünya aleme ilan ederler. Namusun özünün akılda ve yürekte olduğunu unutup, tende arayan akılları karanlık, yürekleri çirkin bir sürü insan, kutsallaştırdıkları bacak arası namusunu kadın kanıyla aklamaya çalışırlar.
Geçtiğimiz hafta, AKP iktidarı süresince % 1400 artan kadına karşı şiddeti önlemek için mecliste kurulan komisyonda, AKP’li milletvekili İsmet Uçma’dan dahiyane (!) bir çözüm önerisi geldi: Mahalle namusu. Kadınların şiddet gördüklerinde polise ulaşmalarını sağlayacak panik butonuna karşı çıkan Uçma diyor ki, “mahallenin namusu diye bir şey geliştirebiliriz, o mahallede birisine yönelik bir şey yapılıyorsa herkes ona sahip çıkar ve hakikaten de yapanı neredeyse ifna eder [yok eder].” Ve sanki kadınları taciz eden, döven, öldüren erkeklerden değil de, mahalle arasında top oynarken cam kıran haylaz çocuklardan bahseder gibi anlatıyor. Erkekler “geçici hiddet”e kapıldıklarında polisin devreye girmesi “gerginliğe sebebiyet” veriyormuş. Yani diyor ki, adamın kafası bozuksa ve eşine iki tokat attıysa ne gerek var polisle filan ortalığı germeye? Alt kat komşusu Bahattin Amca adamın kulağını çekiversin, Makbule Teyze de kadına kocasını hoş tutması için iki çift nasihat etsin . Öpüşüp barışsınlar. Örnek aile olsunlar. Ölüm onları ayırana, ya da erkek kadını öldürene kadar.
Vekil Uçma’nın bu fantastik çözüm önerisi, tam da AKP’nin kadın politikalarına uygun olarak, kadına karşı şiddeti engellemeyi değil, normalleştirmeyi hedefliyor. Erkek şiddetini yasal yollarla cezalandırılacak bir suç olmaktan çıkartıp, “ah be evladım” kıvamında bir azar, belki bir de ardından “çık çık çık” efekti ile kınanacak bir kabahat olarak konumlandırıyor. Ve bunu yaparken, şiddeti maruz göstermek için en geçer akçe olan namusu, son yıllarda giderek artan mahalle baskısının güçlü pençelerine teslim ediyor. Amaç, yasalarla henüz tam olarak yapamadıklarını, toplum mühendisliğiyle gerçekleştirerek kadının yaşam alanını daraltmak ve her açıdan erkeğe bağımlı olmasını sağlamak.
Otoriter rejimler öncelikle ve en çok kadını sömürürler. Biraz evrilmiş toplumlarda iş hayatında fırsat ve ücret eşitsizliği gibi daha üstü kapalı yöntemler kullanılırken, erkek egemen kültürün en ilkel seviyesinde bu sömürü, namus, günah, ayıp kavramları üzerinden uygulanan baskı ve şiddetle gerçekleştirilir. Bizimki gibi iki arada bir derede kalmış, demokrasi taklidi yaparken İslam faşizmiyle yönetilen ülkelerde ise yukarıdaki seçeneklerin hepsi geçerlidir. Bu yüzden hükümet bir yandan kadının ekonomik gücünü elinden alarak yaşam alanını kısıtlarken, diğer yandan doğurganlığı kutsal, cinselliği tabu kılarak kadının bedeninde erkeğin ve erkil devletin hükmünü meşrulaştırmaya çalışır. İş hayatında kadına yönelik iyileştirmeler yaptığını iddia eden hükümetin bakanları, her fırsatta kadının ev dışında çalışmasına karşı olduklarını beyan ederler. Ailesini geçindirmek için iş isteyen kadına “Evdeki iş yetmiyor mu?” derken, işsizliğin iş arayan kadınlar yüzünden yüksek olduğunu iddia ederken, kadının tek kariyerinin annelik olması gerektiğini söylerken, partilerinin kadına dair ekonomik politikalarını açıkça ortaya koyarlar. “Başörtülü bacıları” dışındaki kadınlar hakkında konuşurken kullandıkları dil seviyesiz ve bayağıdır. Kahkaha atana “iffetsiz”, örtünmeyene “satılık veya kiralık” demekte bir beis görmezler. Yaptıkları yasalar ve uygulamalar, kadına karşı duydukları korku ve nefretin göstergesidir. Taciz ve tecavüz vakalarında, evlilik içi şiddet olaylarında, kadının tayt giymesi ağır tahrik kabul edilirken sanıkların mahkemede kravat takması hafifletici sebep olur. Devletin korumasını isteyen kadınların kaldıkları sığınma evlerinin adresleri dayakçı kocalara verilir. Tecavüze uğrayan kadının kıyafeti, makyajı, genel ahlakı sorgulanır. Devlet sadece kendi nezdinde iffetli, namuslu olan hanımlar için vardır. Mutfak ve yatak odasından ibaret yaşam alanına hapsedilmeyi reddeden; sokakta, iş hayatında, siyasette, bilimde, sanatta, sokakta ve hayatın her alanında var olmakta direnen; dilediği ve inandığı gibi yaşamakta ısrar eden kadınların namusları onların gözünde şaibeli olduğundan, başlarına gelebilecek her türlü musibete müstahaktırlar.
Namus bahanesiyle kadınlığımız, cinselliğimiz, doğurganlığımız üzerinde tahakküm kurmaya çalışan bu güce karşı, giderek daha bilinçli ve örgütlü bir şekilde mücadele ediyoruz. Psikolojik ve fiziksel tacize, şiddete, mahalle başkısına, namus cenderesinde ezilmeye karşı savaşıyoruz. Kazanacağız. Kazanmak zorundayız, çünkü daha güzel bir dünya, ancak güçlü kadınlarla mümkün (Bkz: Kobane).

(10/02/2015, Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder