11 Mart 2015 Çarşamba

TÜRKİŞ ERKEK ÇOK GÜZEL. YİNE GELECEK BEN.


Yaşı tutanlar hatırlar. 80’lerde darbe sonrası apolitize edilmiş toplumun beynini asparagasla uyuşturan bulvar gazeteleri dökülmüştü ortalığa. Az giyimli kadın resimlerinin yanına, uydurma yazıları koyar, haber diye basarlardı. Özellikle Türk erkeklerinin ülkeyi ziyaret eden yabancı kadınlar arasında ne kadar popüler olduklarına dair “haberler” pek revaçtaydı. Kimbilir hangi dergiden arak, yatakta sere serpe yatan bir sarışın fotoğrafı: “Helga Türk erkeklerine bayıldı!” Rus revü grubunun sahnede çekilmiş bir pozu: “Türk erkeklerinin gücünü duyup geldik.” Plajda üstsüz güneşlenen bir turist: “Norveçli İngrid ‘Güneşiniz ve erkekleriniz beni yaktı’ dedi.” Ülkeye gelen her kadın turistin yana yakıla sevişecek Türk erkeği aradığına yemin billah eden bu haberlerin, o dönemde özellikle turistik bölgelerde yabancı kadınlara taciz ve tecavüz vakalarının artmasında tam olarak ne kadar etkili olduğunu bilmiyorum. Ancak, erkeklerimizde bir özgüven patlaması yarattığı muhakkak.
Son günlerde, Türk erkeklerinin dünyadaki popülaritesi (bu kez gerçekten) arttı. Özgecan Aslan’ın canice katledilmesiyle biraz daha görünürlük kazanan kadın katliamına karşı pek çok protesto eylemi yapıldı, yapılmakta. Çoğunluğunu kadınların ve kadın örgütlerinin organize ettiği bu protestolar arasında, hem Türkiye’de, hem uluslararası medyada en çok ses getirenlerden biri erkeklerin mini etek yürüyüşüydü.
#OzgecanIcinMiniEtekGiy hashtagiyle sosyal medyada duyurulan gösteride, erkekler
devletin çarpık politikalarıyla giderek artan ve normalleştirilen kadına karşı şiddeti protesto etmek için, etek giyip yürüdüler. Yerli ve yabancı basın, bu eyleme geniş yer verdi. Sosyal medyada yüzbinlerce insan destek oldu. Ünlü oyuncu Emma Watson Türk erkeklerine övgü mesajı bile gönderdi. Açık konuşalım, sempatik bir eylemdi. Bir sürü çarpık bacaklı erkek, kimi soğuktan titrediğini çaktırmamaya çalışıyor, kimi uyanıklık edip (ya da bir kadından tüyo alıp) tayt giymiş. Kısa giyen eteğini çekiştiriyor, uzun giyenin ayaklarına dolaşıyor… Sanki sadece etek giymek bile, yüzlerce yıldır ataerkin onlara sağladığı üstünlüğü, egemen olmanın verdiği o kudreti biraz örselemiş.  Daha bir kırılgan, daha bir incinebilir görünüyorlar. Ve biz kadınlar, tam erkek egemen sistemin nesillerdir süregelen baskısına isyan etmiş, en sevdiğimiz erkeklere bile gözlerimizi kısıp dişlerimizi sıkarak kötü kötü bakarken, hani neredeyse erkek cinsiyetinin cem-i cümlesini ayağımızın altına alasımız varken, onları bu şekilde görünce bir gevşeyiverdik. İçimiz ısındı, bakışlarımız yumuşadı. “Canım yaaa” havasına girdik. Neyse ki çabuk toparlandık. Yok, sevgili erkekler. O kadar kolay kurtaramazsınız paçanızı. Tamam, güzel bir eylem. Sağ olun, var olun. Ama öyle bir gün etek giymekle olmuyor bu işler. Bir konuşalım hele.
Önce bir parantez: Erkeklerin kadın hakları konusunda eylem yapmaları veya yapılan eylemlere katılmaları çokça tartışılan bir konu. Ben de en yakın arkadaşımla (ki kendisi sağlam feminist ve anarşiktir) geçen haftaki yazımdan beri bunu konuşuyorum. Ben, şiddeti uygulayanlar erkekler olduğundan, sorunun bir kadını sorunu değil, erkek sorunu olduğunu, bu yüzden de kadına şiddete karşı aktif mücadelenin her erkeğin sorumluluğu, hatta görevi olduğunu, mücadeleye katılmayan tüm erkeklerin süregelen kadın katliamında suç ortağı olduklarını savunuyorum. Arkadaşım ise mücadelenin ezilen kimliğe ait olduğunu, bu yüzden ezilen kimliğin kendi benliğini bulabilmesi için erkeklerin bu mücadelede ancak arka saflarda yer alabileceklerini, hatta pek çok eylemde katılımcı olarak bile bulunmamaları gerektiğini düşünüyor — ki bu düşüncesinde yalnız değil. Pek çok kadın örgütü bu yönde bildiriler yayınladılar, bazı eylemlerde alana gelen erkeklerin katılmalarına engel oldular. Haklı oldukları noktalar var. Elbette kadın hakları için verilen mücadelede lokomotif gücün kadınlar olması gerek. Ancak, bu mücadelede erkeklerin yer almasına karşı çıkıyorsak, siyahların hak savaşında beyazların, ya da daha yerel bir örnek verecek olursak, Kürt halkının özgürlük mücadelesinde Kürt olmayanların varlığına da karşı çıkmamız gerek. İstenen farklı kimlikleri ayrıştırmak değil, beraber ve eşit şekilde yaşamalarını sağlamaksa eğer, kanımca birlikte mücadele etmek sadece faydalı değil, gereklidir de. Ezilenin mücadele etmesi, insanlık onurunun gereğidir. Oysa ezen kimliğe mensup olanlar için, asırlardır sahip oldukları, hatta bazılarınca fıtrat gereği olduğu iddia edilen imtiyazlardan ve egemen güçten vazgeçmek içgüdüsel reflekse aykırıdır. Kendi erkine son vermek için mücadele etmek çok zor, bir o kadar da erdemlidir. Ve biz erdemli erkekleri seviyoruz.
“Sevgili” erkekler: Hemcinsleriniz arasında genellikle bir aşağılama olarak kullanılan etek giyme eylemini, üstelik kış ayazında gerçekleştirip, kadına karşı şiddete dikkat çekmeniz… yetmez, ama evet. Daha öğreneceğiniz çok şey, yapacağınız çok iş var. Hepsini anlatmaya bir yazı yetmez. Birkaçına değineyim.
Öncelikle, hep alışık olduğunuz üzere, her konuda bilirkişi olup konuşmak, ahkam kesmek yerine, dinlemelisiniz. Evet, kadın hakları ve özgürlükleri için aktif olarak mücadele etmelisiniz, fakat bunu yapabilmek için, önce kadınların ne istediklerini bilmeniz gerek. Zira, biz kadınlar sandığınız gibi sadece taciz ve tecavüzle değil, her gün ayırımcılığın ve şiddetin 50 tonuyla savaşarak var olmaya çalışıyoruz. Ve yaygın kanının aksine, belirli bir zümrenin, eğitim düzeyinin, ya da inanç kesiminin tekelinde değil cinsiyetçilik. Biz kadınlar sadece cahillerle ve yobazlarla değil, kadın meslekdaşlarını aşağılayıp önlerini kesen üç-beş üniversite bitirmiş profesörlerle, davaya hizmet bahanesiyle kadınları taciz eden en sosyalist, pek demokrat devrimcilerle, sosyal ortamlarda centilmenlikten kırılan, ama evde eşlerini döven metroseksüellerle de mücadele ediyoruz. Aklınıza gelmeyecek, hatta duyduğunuzda belki size normal gelecek, “Ne var canım bunda?” diyeceğiniz öyle çok detay var ki soluğumuzu kesen, yaşam alanımızı daraltan… Anlayabilmek için çok susmanız, iyi dinlemeniz gerek.
Şiddetin sadece eylem değil, söylem olarak da var olduğunu anlamanız gerek. Mesela sevgilinin doğumgünü pastasının üzerine “Ya benimsin ya toprağın” yazmanın şirin bir jest değil, ağır bir şiddet söylemi olduğunu, bunu “Böyle aşk herkese nasip olmaz” diye haber yapmanın ise şiddeti normalleştirmek, hatta romantikleştirmek olduğunu öğrenmelisiniz. Hem sevgililerimiz, hem de ülkenin (tamamı erkek olan) yazı işleri müdürleri olarak, bu tür söylemlere karşı durmalısınız.
Dilin cinsiyetçilikten arındırılması çok önemli. Doğruluğu tanımlamak için “adam gibi”, hakaret etmek için “karı gibi” demeyin. Yerinde küfür candır, ağız dolusu lezzettir hatta. Ama ana-avrat içerikli, cinsiyetçi küfürleri sözlüklerinizden çıkartın.”Amk” dilde ne kadar güzel yuvarlansa da, küfürün nesnesini kadınlaştırdığını hatırlayıp, yutkunun. Birlikte olduğunuz, olamadığınız, ayrıldığınız, reddedildiğiniz, arkadaş olduğunuz hiçbir kadın hakkında cinsel içerikli geyik yapmayın. Yapılan geyiklere gülmeyin.
Ataerkin kadınlar üzerine vurduğu kilitleri perçinlemek için uydurduğu, bacak arasına, meme çatalına, kızlık zarına sıkıştırdığı namus yalanının arkasına saklanmayı bırakın. Özgecan’ın otopsi raporunda tecavüze uğramadığı belirlendiği için “Namusunu kurtarmış” dediğinizde, aslında tecavüz edilen kadınların namuslarının kirlendiğini söylediğinizin farkına varın. Tecavüz edilip “namusu kirlendiği” için öldürülen Güldünya’yı, Hasret’i ve daha nicelerini hatırlayın. Bir de namusu temizlensin diye tecavüzcüsüyle evlendirilip her gün aynı cehennemi yaşamak zorunda bırakılan binlerce kadını.
“Melek gibi” masum olan Özgecan’ın katledilmesine isyan ederken, pavyonda çalışan Nuran Dutlu’nun aynı canilikle öldürülmesine sessiz kalmayın. Aksi takdirde, kadının giydiği taytı ya da sürdüğü kırmızı ruju ağır tahrik unsuru olarak görüp katillere ceza indirimi veren; 26 erkek tarafından tecavüze uğrayan 13 yaşında çocuğun rızası olduğuna hükmeden; Pozantı cezaevinde, devlet gözetimi altında olması gereken çocuklara tecavüz edenleri serbest bırakıp, tecavüze uğrayan çocukları müebbet istemiyle yargılayan sistemin parçası olursunuz.
STK’lar, kadın dernekleri, siyasi partiler ve bağımsız gruplar aracılığıyla yasaların iyileştirilmesi, gerekli düzenlemelerin yapılması ve benzeri çalışmalarda yanımızda olun. İlla ön planda, spot ışıkları altında olmanız, en çok yeri kaplamanız gerekmiyor. Ha… Yer kaplamak demişken, toplu taşıma araçlarında otururken de bacaklarınızı toplayıverin bi zahmet.
“Bütün bunları zaten yapıyorum” diyorsanız, tebrikler! Beşinci günün şafağında Doğu’ya bakın. Henüz işiniz bitmedi. Ailenizde, mahallenizde, okulda, iş yerinde, pampalarınızın arasında ayırımcı dil kullanan, şiddet uygulayan, kadınları objeleştirenler varsa, onları uyarmak da sizin göreviniz. “Yok artık!” demeyin. Bunca zaman sefasını sürdüğünüz erkek egemen sistemin değişmesi kolay mı sandınız? Haydi iş başına “beyler”! Siz üzerinize düşeni yapın, biz#turkishmenarethebest‘i #TT yaparız. Söz!

(24/02/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder