17 Mart 2015 Salı

FOTOŞOPUNUZ BERBAT, VİCDANINIZ YOK


Yeni Türkiye denen bu garabette akla mukayyet olmak giderek zorlaşıyor.  Kabataş fantezisini duymayan yoktur herhalde. Değme sado-mazo erotik film senaryolarına taş çıkartacak bir iddia, üstelik devletin en yetkili ağızları tarafından haykırıldı aylar boyunca. Herhangi bir aklı selim liderin gereksiz infial yaratmamak için soruşturma tamamlanana kadar yorum yapmaktan kaçınacağı bu iddialara, dönemin Başbakanı, günün Cumhurbaşkanı, büyük bir iştahla saldırdı. Ortada hiçbir delil olmadığı halde, her fırsatta televizyondan, miting meydanlarından, meclis kürsüsünden tekrar ettiği yalanlarla başörtülü bacısına nasıl saldırıldığını ballandıra ballandıra anlattı. Muktedirin ağzından çıkan her söze Allah’ın kelamı gibi biat eden yandaş medyanın lejyonerleri de, saldırının gerçek olduğunu hem vallahi hem billahi, yeminle doğruladılar.  Evet, evet…  Görüntüleri izlemişlerdi.  Durum çok vahimdi.  Tabii ya… morlukları da görmüşlerdi.  Kadıncağız hala şoktaydı.  Şahitlerdi işte.  80-100 kadar üstleri çıplak, deri pantolonlu, bandanalı adam. Taciz. Şiddet. Yaaaa… vah vah. Ne??? Kadının üstüne n’apmışlar?!!  Vay rezil çapulcular!
Hikayedeki saçmalıklar saymakla bitmez.  Defalarca yazıldı, çizildi. Hepsini tekrar etmeye gerek yok.  Fakat benim aklıma en çok takılan, “hanım kızımızın” Elif Çakır’la röportajındabahsettiği esrarengiz yaşlı amca.  Hani şu, olaya müdahale etmeye çalıştığı için kızıyla beraber “öldüresiye” dövüldüğü iddia edilen.  Öncelikle, bu adamcağız ve kızı öldüresiye dövüldükten sonra, olay yerinden nasıl uzaklaştılar?  İkincisi, bu olay üzerine bunca gürültü, kavga, kıyamet koparken, bu cesur yürek amca ya da kızı neden ortaya çıkıp “Evet, biz oradaydık” demedi?  Yoksa onlar da mı paralel?  Ve Kabataş ekibine en önemli sorum: Herkesi kör, alemi sersem mi sanırsınız?
Aynı günlerde, yine dönemin başbakanı tarafından sürekli tekrarlanan ve caminin imamı tarafından ısrarla reddedilen “camide içki içtiler” yalanı gibi, Kabataş fantezisinin de görüntüleri olduğu iddia edildi. Camide içki görüntülerini Cuma günü ortaya çıkartacağını söylemişti RTE. 89 Cumadır bekliyoruz.  Ses var, görüntü yok. Yandaş medyanın neferlerinden İsmet Berkan, Kabataş görüntülerini izlediğini yazdı.  Bir buçuk sene sonra, sanıyorum hayatının en dürüst açıklamasında, yaptığının “hıyarlık” olduğunu itiraf etti.  Fantezinin fanatik savunucusu Elif Çakır’ın avukatı bile iddiaların yalan olduğunu açıkladı. Kabataşçılar yine vazgeçmedi. 2560 saatlik Mobese görüntüsü polis tarafından incelendi. Bırakın 80-100 taneyi, ilaç niyetine bir tane bile üstü çıplak, deri pantolonlu, bandanalı adem oğlu bulamadı polis.
Normal bir ülkede, böyle bir durumda iddia sahipleri, özür dileyecek kadar erdemli olmasalar bile, en kötü ihtimalle susup olayın unutulmasını beklerler. Oysa Yeni Türkiye’de, yavuz hırsız olmanın prim yaptığı 17 Aralık 2013’te yolsuzluk dosyaları ortaya çıktığında tecrübeyle sabitlendi.  AKP hükümeti, aynı  taktikle hareket ederek, havuz medyasına hatayı kabullenmek yerine saldırı emri verdi. Yandaş kalemler, avaz avaz “kadının beyanı esastır” diye bağırdılar.  Gerçekten taciz edilen kadınlar için hayati önem taşıyan bu cümlenin içini boşalttılar. Mobese kameralarının “kör olduğunu” söyleyip, kameraların sahibi şirketi paralellikle suçladılar. Hadi Mobeseleri paralel çarptı, kedi yedi, her neyse.  Ama bir Allah’ın kulu bu olağandışı olayı telefonuna kaydetmedi mi? Tartaklama, taciz, arbede filan olmadan, 80-100 değil, 10 tane üstü çıplak, deri pantolonlu, bandanalı adam sokakta dümdüz yürüseler bile, en az 100 kişi görüntü alıp anında sosyal medyada paylaşır.  Tek bir kare fotoğraf, bir dakikalık video bile yok. O gün, o saatte Kabataş’ta bulunan yüzlerce insanın hepsi de paralel miydi? El insaf! Bu kadarla da kalmadı Kabataş tayfası.  Olayın hiçbir görüntüsünün olmayışını açıklamak için geçtiğimiz ay katledilen Özgecan’ı kullanacak kadar alçaldılar.  “Onun da görüntüleri yok” derken ar damarları sızlamadı bile. Rezil bir yalanı savunmak için, ıssız bir yol kenarında bir minibüsün içinde vahşice öldürülen genç bir kadını kullanmaktan çekinmeyenler, kompozisyon yarışması gibi aynı başlıkla yayınlanan 13 köşe yazısında, vicdandan bahsettiler utanmadan.
Ve zırvalıkta  son perde: Dün yandaş medyada  çıkan akla zarar bir “haber”de saldırının görüntülerinin ortaya çıktığı iddia edildi.  Ancak ne hikmetse, haberde söz konusu görüntüler yok.  Onun yerine, son derece beceriksiz bir şekilde fotoşopla, üzerine siyah insan silüetlerinin yerleştirildiği bir Kabataş fotoğrafı kullanılmış.  Haberin kanıtı olarak mı, temsili resim mi, belli değil.  Her şekilde kepazelik.
Durum bu kadar ciddi olmasa, ülkenin geçmişi devlet ağzından söylenen yalanların başlattığı  katliamlarla dolu olmasa, belki hep birlikte gülebilirdik bu pespayeliğe.  Genç bir kadının, buluşmaya geç kalan kocasına kapris yapmak için uydurduğu yalanın kontrolden çıkmasını anlayışlı bir tebessümle geçiştirebilir, ya da belki fantezinin uçukluğuyla alay ederdik. Oysa genç kadının ağzında gülünç ve aptal bir yalan olan Kabataş, Cumhurbaşkanı’nın nefretle gerilmiş dudakları arasında bir savaş çığlığına dönüşüyor. Ve biz gülemiyoruz artık. Çünkü Maraş yumruk olup oturuyor boğazımıza. 6-7 Eylül’ün kana bulanmış yıkıntılarının tozu dumanı yaşartıyor gözlerimizi.  Madımak’ın yanık kokusu genzimizi yakarken gülemiyoruz. Kabataş basit bir yalan değil. Kabataş bir linç çağrısı. Evde zor tutulduğu iddia edilen %50’yi sokağa dökmek için söylenen, gerçek olmadığı ispat edildikten sonra bile, bizzat Cumhurbaşkanı  tarafından tekrarlanan bir yalan. Kabataş,  hırstan gözü dönmüş bir iktidarın kendi çıkarları için ülkeyi kana bulamaktan çekinmeyeceğinin açık kanıtı. Kabataş bu ülkenin halklarına karşı işlenmiş ağır bir suç.
Son yıllarda şahit olduğumuz yolsuzluk, hırsızlık, kanunsuzluklarla, Yeni Türkiye’de suça karşı giderek hissizleşiyoruz. Her yeni skandalla bir öncekini unutur gibiyiz sanki. Oysa sokağın sağduyulu öfkesini diri tutmak için toplumsal hafızamızı güçlendirmemiz gerek. Roboski’yi, Reyhanlı’yı, Sivas’ı, Gezi’yi, Lice’yi, Cizre’yi unutmayacağımız gibi, Kabataş’ı da unutamayız.  Bu ülkede insanları sokakta birbirlerine kırdırmak için devletin en tepesinden yapılan provokasyonların hesabı sorulana kadar, her birini hatırlamak, hatırlatmak zorundayız.
Sevgili (!) iktidar sahipleri ve yandaşları: Mevcut düzende, adalet emrinizde, hukuk ayaklarınızın altında olduğundan, işlediğiniz suçların bedelini ödemeyeceğinizi sanıyorsunuz.  Yanılıyorsunuz.  Devranın döneceği gün yakın.  Ve o gün geldiğinde, diğer suçlarınızdan olduğu gibi, Kabataş yalanından da yargılanacaksınız.  Reisiniz sonun yaklaştığını bildiği için korkuyor.  Korktukça saldırganlaşıyor. Artık insanlar kesmiyor onu, yükselen dolarla bile kavga ediyor. Nefretle büyüyen iktidarınız yıkılacak ve siz yargılanacaksınız.  Fakat endişe etmeyin. Bazı mağduriyet tellallarının iddia ettiği gibi sizi asmak filan değil niyetimiz. Bağımsız yargı önünde, hukuka uygun şekilde yargılanacaksınız. Çünkü biz herkesin, sizin bile, adil yargılanacağınız bir düzenin, eşit, demokratik, özgür bir yeni yaşamın hayaliyle çıktık bu yola.  Oraya varmadan durmayacağız.
 Not: Yandaş medyanın Kabataş görüntüleri konulu fotoşop rezaleti üzerine yapılan caps’leriburada  ve burada bulabilirsiniz. 
(11/03/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder