28 Mart 2015 Cumartesi

NE KÜRT SORUNU YA?


Gün geçmiyor ki zat-ı şahanenin iki dudağı arasından yeni inciler dökülmesin. Kadınlara sataşmasa, kadın haklarını savunan erkeklere çemkiriyor. Emriyle katledilen çocukların cansız bedenleri üzerinde tepiniyor, analarını yuhalatıyor ya da mahkemeye veriyor.  Merkez Bankası’na atarlanıyor, o atarlandıkça dolar daha da yükseliyor, sıfırlayamadığı milyarları katlanıyor. Şerefi üzerine yemin ettiği tarafsızlık ilkesini ayaklar altına alarak, cümle siyasi parti liderlerinden daha çok parti propagandası yapıyor. Çoğunluğu üzerine vazife olmayan bir sürü konuda ahkam kesiyor, ferman çıkartıyor.  Ağzından çıkanı Allah’ın kelamı sayan biatçılara güvendiğinden, yalan, yanlış tanımıyor. Kabataş’ta başörtülü bacıya yapılmayan tacizi yoktan var ederken, ülkenin ciğerinde onlarca yıldır oluk oluk kanayan yarayı yok sayıp soruyor: “Ne Kürt sorunu ya?”
“Ben 2005’te söyledim, bitti” diyor. O derece yani. Söylemiş, bitmiş. Ciddi ciddi, kameraların içinden halkın gözüne baka baka…  “Ne Kürt sorunu ya?”  Biz oğlanı üstün zekalı biliyorduk, ama demek hırsızlık gibi, bu da babadan oğula geçiyormuş. Babaya da tane tane anlatalım madem.
Şimdi efendim, örneklerle açıklamak gerekirse, Kürt sorunu, devletin Güneydoğu’da iki günde 51 kişiyi öldürmesi ve ülkenin geri kalanının buna sessiz kalmasıdır. 12 yaşındaki Nihat’ın polis tarafından vurulması ve bu gerçeğin devletin yetkili ağızlarından çirkin yalanlarla inkarıdır. Cizre’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da Hizbullah artığı Hüdapar faşistlerinin, devlet desteği ve korumasıyla sokak ortasında işledikleri cinayetlerdir Kürt sorunu. Ve İzmir’de, Kürt vatandaş Ekrem Kaceroğlu’nun linç edilmesidir.  Lice’de Medeni Yıldırım, Adana’da Kadri Bağdu olur Kürt sorununun adı. 
Roboski’de katledilen 34 can ve devlet arşivlerine “kusursuz operasyon” olarak geçen bu katliam sonrasında hükümetin TSK’ya gönderdiği tebrik mesajıdır. Ceylan’ın anacığının eteğinde topladığı parçaları, Uğur’un el kadar bedeninden çıkan 13 kurşundur.  Cumartesi Anneleri’nde ete kemiğe bürünür Kürt sorunu.  Bir de dinmeyen gözyaşına. Cesaret edebilirseniz, bir Cumartesi günü, koruma ordunuzla beraber Galatasaray Meydanı’na arz-ı endam eyleyip bizzat görebilirsiniz.
“Neyiniz eksik?” diye sual etmiş hazretleri, küfür eder gibi.  Ama dedik ya, sabırla, tane tane anlatacağız. Anadilinde eğitim hakları eksik mesela, devletlim. Mevcut okullarda kitapları, bilgisayarları ve en önemlisi, bir türlü atanmayan öğretmenleri eksik. Pek böbürlendiğiniz havaalanlarından kalkan uçaklara binecek paraları eksik, çünkü hem iş imkanları, hem de iş gücüne karşılık aldıkları ücret eksik. Mecburi askerlik için zorla gönderdiğiniz TSK’nın kışlasında, terörist olarak damgalandıkları için can güvenlikleri eksik. Gözaltında, nezarette, toplu mezarlarda, ya da asit kuyularında devlet tarafından kaybedilen yakınlarının kemikleri bile eksik. Devletin nezdinde Kürt hayatının değeri eksik.  Daha ne olsun?
Kürt sorununun olmadığının kanıtı olarak, milliyetçiler arasında çok popüler olan “Başbakan, bakan çıkardın ya, Kürt sorunu yok” teranesini koymuş önümüze muhterem şahsiyet. Sanki söz konusu başbakan ve bakanların, devletin asimilasyon çarklarında öğütülmüş, Kürt kimliklerini yok sayan, “ne mutlu Türküm” diyen Kürtler olduğunu bilmezmiş gibi. Sanki henüz birkaç ay önce, “HDP’yi meclise bile sokmamalı” diye höyküren, Güneydoğu’da HDP’nin oyları artınca, TSK’nın tüm imkanlarıyla “hangi dilden anlıyorlarsa o dilden konuşmakla” tehdit eden kendisi değilmiş gibi…
Beyefendi ülke gerçeklerini külliyen reddederek bir paralel gerçek yaratmış, onu anlatıyor. Üç havaalanı yaptırmış, Kürt sorununu çözmüş.  Bitti demiş, bitirmiş. Türk vatandaşın ne kadar sorunu varsa, Kürt vatandaşın o kadar sorunu varmış. Pek hoş, pek güzel anlatıyor. Yalnız bir hususta naçizane, kafamız karıştı. Sayın dünya lideri ve dahi kainatın hakimi devlet büyüğümüz bizi aydınlatabilirse müteşekkir oluruz. Madem Kürt sorunu yokken bir grup molotof tutkunu psikopat (ki burada bahsi geçen şahısların 2009’da belediye otobüsüne molotof kokteyli atıp 18 yaşındaki Serap’ı öldüren MİT’çi arkadaşlar olup olmadığı da merak konusudur) sorun varmış gibi gösteriyor, ve madem ülke aslında Kürtler için adeta bir gül bahçesi, o halde bunca senedir gizli saklı yürüttüğünüz, kapalı kapılar ardında tuttuğunuz, tüm ısrarlara rağmen içeriğini açıklamamak için kırk takla attığınız ve her fırsatta Kürt halkına karşı şantaj aracı olarak kullandığınız bu “süreç” neyin nesidir?
Boş lafları bir kenara bırakalım. İşin aslı şu ki, Kürt sorunu hala vardır ve olmasının en önemli sebebi, kirli provokasyonlar ve kanlı operasyonlarla, halkları sokak çatışmalarında birbirine kırdırmaya çalışan AKePe hükümetinin ırkçı politikalarıdır. Cumhurbaşkanı bu gerçekleri gayet iyi bilir, ama söylemez. Çünkü tam da kendi söylediği gibi, “Kardeşlerim, dert başka.”
Erdoğan’ın derdi, anayasayı değiştirip, adına başkanlık dediği tek-adam rejimini resmileştirmek.  Zira, ordudan devraldığı vesayetle edindiği mutlak gücü korumanın ve daha önemlisi, işlediği suçlardan Yüce Divan’da yargılanmamanın başka yolu yok.  Başkanlığa giden yolda ise, Erdoğan’ın önündeki en büyük engel HDP. Başlangıçta Kürt özgürlük hareketinin siyasi kanadı olan HDP, zamanla tüm kimliklerin eşitlik ve özgürlük taleplerine ses veren bir parti olarak ülke siyasetinin solundaki büyük boşluğu doldurmaya başladı. Eşbaşkan Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı adaylığını platform olarak kullanarak, HDP’nin ilkelerini ve hedeflerini anlatan Yeni Yaşam Çağrısı’nı dillendirmeyi başardı ve ülke çapında, hem şahsi güvenilirliğini hem de partinin oy oranını arttırdı. Bu yüzden, HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararı, Erdoğan’ı rahatsız etti.  12 Eylül darbe anayasasının anti-demokratik baraj uygulamasıyla HDP’yi durduramayacağını anlayan Erdoğan, adeti olduğu üzere karşıtlık siyaseti üzerinden saldırmaya başladı. “Kürt sorunu yoktur” mesajıyla bir taşla iki kuş vuracağını sanıyor RTE. Bir yandan, Kürtler’in aslında hiçbir sorun yokken durduk yerde şiddet eylemleri yaptıklarını iddia ederek, gerginliği tırmandırmak ve milliyetçi kesimden alacağı oyları arttırmak istiyor.  Öte yandan, Kürt halkının tüm hak ve özgürlüklere zaten sahip olduğu mesajını vererek, HDP’nin kuruluş amacı olan Kürt özgürlük mücadelesinin içini boşaltmaya ve Kürt oylarını HDP’den çekmeye çalışıyor. Seçimlerdeki en büyük hedefi, ne pahasına olursa olsun, HDP’yi meclisin dışında tutmak. Ama başaramayacak.  AKePe ve RTE için artık sonun başlangıcı. Yıllardır sıcak parayla çevirdikleri ekonomide çözülmeler görünür hale geliyor.  “Çalıyor, ama çalışıyor” diyenler, çalınanın kendi ceplerinden çıktığını fark etmeye başladılar. Ülkenin katlanarak büyüyen dış borcu bir yana, sürekli şişen iç borç balonunun patlaması an meselesi.  İşsizlik, özellikle genç nüfusta, çok yoğun.  Ülkenin her köşesinde, her gün ayrı bir direnişin sesi yükseliyor sokaktan.  Doğanın korunması, emeğe saygı, cinsiyet ve ırk eşitliği, azınlık hakları, iş güvenliği, düşünce ve inanç özgürlüğü, laik eğitim ve insanca yaşamın gereği olan tüm hak ve özgürlüklerin ortak paydası olan demokratik, eşit ve adaletli bir yaşam için mücadeleye çağırıyor sokak.  Ve sokağın çağrısı, HDP tarihinin en kısa grup toplantısında sakin ve kararlı bir meydan okuma olarak yankılanıyor Demirtaş’ın gülümseyen sesinde: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan; seni Başkan yaptırmayacağız, seni Başkan yaptırmayacağız, seni Başkan yaptırmayacağız…”
(18/03/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder