7 Mayıs 2015 Perşembe

YETMEZ AMA HDP Mİ?

Bir siyasi partinin seçime girme kararının polemik konusu yapıldığı ülkeye Yeni Türkiye denir. HDP yüzde 10’luk seçim barajını gözüne kestirip seçimlere parti olarak girmeye karar verdiğinden beri, bu “olağanüstü” durumu açıklamak için birbirinden yaratıcı senaryolar üretiliyor, sanal ve gerçek ortamlarda hayalgücünün sınırlarını zorlayan komplo teorileri yarıştırılıyor. Kimi HDP ile AKP arasında gizli ittifak olduğunu iddia ediyor, kimi HDP’ye oy vermenin “moda” olduğundan dem vururken sözlerinin abesliğini ya fark etmiyor, ya da umursamıyor.  Gazete köşelerinde ve başlıklarında, TV programlarında, faşist darbe anayasasının dayattığı dünyanın en yüksek seçim barajı değil, bir siyasi partinin seçime, inanılır gibi değil sayın seyirciler, siyasi parti olarak girme “küstahlığı” eleştiriliyor. “Kime ve neye güvenerek” bu kararı aldığı sorgulanıyor. Hele bir de bütün bunları “sol” adına yaptığını söyleyen bir kesim var ki, tadından yenmiyor.
Ataol Behramoğlu, HDP’ye Oy Vermek başlıklı yazısında, “HDP’nin doğal seçmenine bir diyeceğim yok” demiş ve eklemiş: “Anlamaya çalıştığım, HDP’li olmadıkları halde yukarıdaki gerekçeyle bu partiye oy verme çağrısında bulunan kişiler ve çevrelerin dayandığı mantık.”  Öncelikle, Kürt halkını “HDP’nin doğal seçmeni” gibi ayırımcı söylemlerle tanımlayarak, HDP’yi Kürt partisi kalıbına sıkıştırma çabası pek beceriksiz ve yakışıksız olmuş.  Ayrıca, Kürt olmayan vatandaşların HDP’li olmadıkları ve sırf barajı geçsin diye HDP’ye destek verdikleri iddiası, yine aynı amaçla ortaya atılmış içi boş bir varsayımdan öte değil. Bu iki noktayı belirttikten sonra, anlaşılmaya çalışılan kişilerden biri olarak, neden HDP’yi desteklediğimi anlatmaya çalışayım.
Türkiye’nin batısında doğmuş büyümüş, koyu Atatürkçü bir ailede, 12 Eylül sonrasının eğitim sisteminde yetişmiş, ustelik de Laz-Gürcü karışımı bir vatandaş olarak HDP’nin “doğal seçmeni” tanımının tamamen dışında olduğum halde, yukarıdaki varsayımın aksine, HDP’liyim ve sadece barajı geçmesi için değil, HDP’ye ve Yeni Yaşam Çağrısı’na inandığım için HDP’yi destekliyorum.  Bu ülkede gerçek ve kalıcı barışı sağlamaya gönül vermiş tek parti olarak HDP’yi gördüğüm için, barış olacaksa, ki olmak zorunda, Kürt halkından devletin yaptığı zulmü, işkenceleri, cinayetleri unutmasını beklerken, “şehit kanı yerde kalmaz” diyerek intikam çığlıkları atmanın ikiyüzlülük olduğuna inandığım için HDP’yi destekliyorum. Yıllarca imtiyazlı kesim olmanın tadını çıkartırken, devletin kanlı eliyle “öteki” kimliklere uyguladığı zulüm ve baskı politikalarını görmezden gelenlerin, kendileri
ötekileştirildiklerinde, “Kürtler nerede?” diye feryat etmelerinin, Gezi’de varlıklarına tahammül edemedikleri Kürtlerin, yokluklarını sorgulamalarının ardında gizlenen faşizme karşı HDP’yi destekliyorum. Kadın kotasını, seçilmesini garantilemek istediği erkek adaylar için kullanan CHP’nin karşısında, eş-başkan modelini gerçek anlamda uyguladığı ve yüzde 48 kadın aday çıkarttığı için, etnik, dinsel, cinsel ve sınıfsal ayırım gözetmeksizin bütün kimliklerin hakça ve esitçe yaşayabilmesini sağlayacak ilkeleri savunduğu için HDP’yi destekliyorum. Mevcut ortamda, halkı temsil ettiği iddiasıyla demokrasi talep ederken bile, kendi içinde eleştiriye tahammülsüz bir “sol” görüşü reddettiğim için HDP’yi destekliyorum. İlkesiz siyasete inanmadığım, eleştirdiğim yanları olsa da, ilkelerinin çoğunu benimsediğim için HDP’yi destekliyorum. “AKP gitsin de kim gelirse gelsin” demediğim, vesayetin tekrar el değiştirmesini değil, gerçekten sona ermesini istediğim, sistem değişmedikçe gelenin hep gideni aratacağını bildiğim için, sistemi değiştirme isteği ve iddiasındaki tek parti olduğu için HDP’yi destekliyorum. Yani, şu eski sloganı ters yüz edip uydurduğunuz üzere, “yetmez ama HDP” değil, “‘Yeter!’ diyebilmek için HDP” diyorum. Umarım anlaşılmayan noktalara, bir nebze de olsa açıklık getirebilmişimdir.
Öte yandan ben de, ulusalcıların gizli ittifak iddialarının dayandığı mantığı anlamaya çalışıyorum. Malum, hepsi kendinden pek emin bu konuda. Hatta Behramoğlu da yazısında, AKP’den HDP’nin “ortağı” diye bahsederek ucuz laf sokma girişimlerinde bulunuyor. HDP’nin barış süreci için AKP ile görüşmesi, bu arkadaşlara göre ittifakın en önemli kanıtı. Barış olacaksa, ki olmak zorunda, müzakerelere hükümetin dahil olmaması nasıl mümkün olacağı hakkında bir önerisi olan var mı? Eğer konu müzakerelerin içeriğinin bilinmemesiyse, HDP’nin defalarca tekrarladığı “Gelin süreci birlikte yürütelim” çağrısına rağmen, CHP’nin neden ısrarla sürecin dışında kaldığını sormak gerekmez mi?  Hepsinin ötesinde,  HDP’nin barajın altında kalması herkesten çok AKP’nin işine gelecekken, asılsız ittifak söylentileriyle HDP’nin oylarını düşürmeye çalışanlar, AKP’ye hizmet etmiş olmuyor mu?  Bu durumda AKP’ye kim müttefik, kim muhalefet?
Anlamaya çalıştığım bir diğer konu, HDP’nin seçime parti olarak girmesini eleştirenlerin gerçek endişelerinin ne olduğu.  HDP’nin barajın altında kalmasından ve oyların AKP’ye gitmesinden korkuyorsanız, içiniz rahat olsun. O baraj yıkılacak. Neye mi güveniyoruz?

Devletin kanlı provokasyonunu görüp, barış ve kardeşlik için, yaralı askerlerin önüne kalkan olan halka; ülkenin dört bir yanında polis ve yandaş siviller tarafından linç edilme tehlikesine rağmen Kobane’de yaşanan vahşete ve hükümetin İşid’e verdiği desteğe karşı sokağa
çıkanlara; Rize’de Demirtaş standında saldırıya uğramasına rağmen standı açıp insanlara Yeni Yaşam’ı anlatmaya devam eden öğretmene; Penguen medyasının Gezi’deki rezeletini görünce, yıllardır Güneydoğu’da yaşananları aynı medyadan izlediğimizi fark edip, geç de olsa gerçeklerle yüzleşebilen vicdan sahibi insanlara güveniyoruz. Sizin anlayacağınız, arkamız sağlam. Sıkıntı yok.  Fakat, eğer asıl kaygınız HDP’nin barajı aşması ve güçlü bir muhalefet partisi olarak meclise girmesiyse, şu ağzınıza doladığınız “demokrasi” lafını bir kenara bırakıp, sağ taraftan ilerleyin. Solda bekleme yapmayın. İşimiz çok. Daha gidip oyun bozacağız, baraj yıkacağız. Onu başkan yaptırmayacağız.
(15/04/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder