11 Mart 2015 Çarşamba

T.C.AVÜZ

Birkaç ay önce annemle babamın evine hırsız girmiş. Akşam eve gelip ortalığı talan edilmiş bir şekilde bulunca, perişan olmuşlar. Çalınanlardan çok, bir yabancının evlerine zorla girmiş olması, torunlarının yazdıkları notlardan iç çamaşırlarına, aile fotoğraflarından nerede olduğunu bile unuttukları evlilik cüzdanlarına kadar tüm özel eşyalarına izinsiz dokunmuş olması ağrıtmış yüreciklerini. Psikologlar, evleri soyulan birçok insanda, maddi kayıplardan değil, mahremlerinin ihlal edilmesinden ve bunun yarattığı çaresizlik hissinden dolayı travma sonrası stres bozukluğu veya depresyon belirtileri görüldüğünü söylüyorlar.  Tıpkı tecavüz kurbanları gibi.
İnsanın en mahremi, en kendine ait varlığıdır bedeni. Ve o mahremin hoyratça ihlal ve işgali, izinsiz dokunuşlarla tenin gasp edilmesi, bir de bunu durduramamanın, engel olamamanın çaresizliği, tecavüzün şiddetinden çok daha fazla acıtır canını.  Kesikler, morluklar, yaralar, kırıklar iyileştikten çok sonra bile, o çaresizlik kanamaya devam eder için için.
tecavüz
isim (teca:vüz)  
  1. isim Saldırı
“Çekler bir Alman tecavüzü karşısında mutlaka silaha sarılacaklardır.” - Y. K. Karaosmanoğlu
  1. Namusuna saldırma, sarkıntılık
  2. Başkasının hakkına el uzatma
  3. Aşma, ötesine geçme

TDK sözlüğünde  tecavüzün dört farklı tanımı var. Yeni Türkiye’nin parti-devleti, bu tanımlardan uygun olan birini/birkaçını kullanarak, istisnasız hepimize, düzenli olarak tecavüz ediyor, ya da ettiriyor. AKePe gururla sunar: T.C.avüz. Bir Yeni Türkiye klasiği.
İki numaralı tanımdaki cinsel içerikli tecavüzün kurbanlarının hemen hepsi kadın, çocuk veya LGBT birey.  Tecavüz, gelişmiş toplumlarda insanlık suçu olarak tanımlanmasına ve
lanetlenmesine ragmen, Yeni Türkiye’de aklın sınırlarını zorlayan uygulamalarla adeta teşvik ediliyor. Devlet tecavüz edilenin ne giydiğini, ne içtiğini, nasıl güldüğünü sorgularken, tecavüzcünün taktığı 10 liralık kravatı, uzattığı sakalını, ve hatta “işi bitirememesini” bile hafifletici sebep olarak görüp, bol keseden ceza indirimleri dağıtıyor.
Kocaların zaten eşleri üzerinde hak olarak gördükleri tecavüz, çarpık sistem ve çağ dışı uygulamalarla, sokaktaki erkek için de normalleştiriliyor. İffet ve namus kriterlerinde devlet standartlarının dışında kalan, iktidarın belirlediği yaşam alanına sıkışmayı reddeden kadınlar devletin en yetkili ve en çirkin ağızlarından hedef gösteriliyor.  26 erkeğin tecavüz ettiği 13 yaşındaki çocuğun, oturabilmesi için altı kez ameliyat edilen parçalanmış anüsünde “tecavüze rıza”sı olduğunun kanıtını gören devlet, N.Ç’nin  27. tecavüzcüsü oluyor.  LGBT bireylere karşı işlenen tecavüz suçları ise, çoğu zaman dava aşamasına gelmiyorlar bile. Araştırılmaya değer bulunmadıklarından örtbas ediliyorlar.
Cinsel içerikli tecavüzler yetmiyor devletin kadın bedenine olan iştahını kesmeye. Her açıdan hükmetmek, nasıl giyineceğine, hangi işlerde çalışacağına, ne zaman evleneceğine, kaç çocuk doğuracağına da karar vermek istiyor. Kürtajı tamamen yasaklamaya henüz gücü yetmese de, birçok kısıtlama getiriyor. Yasalaştıramadığı yasakları, kurumları aracılığıyla gayrı resmi olarak uygulamaya koyuyor. Devletin hastanesinde, annesinin katili olan eski sevgilisi tarafından kolundan yaralanan iki aylık hamile bekar bir kadının yasal hakkı olan kürtaj isteği reddediliyor. Kolunun kesilmesi pahasına, kadın istemediği bebeği doğurmaya zorlanıyor.  Olay basına yansıyınca, devlet “baba”, ali cenap  pozlarında devreye girip, kürtaja “izin” veriyor.  Böylece hem ele güne karşı vicdan gösterisi  yapıyor, hem de kadın bedeni üzerinde son sözün devlete ait olduğunu çarpıyor suratımıza.
Cezaevlerinin demir parmaklıkları ardında, gözlerden ırak olmanın rahatlığı içinde, orada bulunmaları bile insanlık suçu olan çocukların yara bere içindeki küçücük bedenlerine,
yaşlarından büyük acılarla kırılmış ruhlarına tecavüz ediyor devlet. Yakalandığında, bu iğrençliği gözler önüne seren gazeteciyi, “devletin mahremiyetini deşifre etmek”le suçlayacak kadar pişkin.  Ve tecavüzcüleri aklayıp, pisliklerini örtbas etmek için, tecavüz kurbanı çocukları ömür boyu hapis istemiyle yargılayacak kadar zalim.
Üç numaralı tanım üzerinden, haklarına el uzattığı emekçilere tecavüz ediyor devlet.  Bir yandan kamuya ait madenlerini yandaş taşeronlara yok pahasına peşkeş çekerken, bir yandan tarımı bitirip köylüyü, çiftçiyi bu taşeron şirketlerde köle gibi çalışmaya mecbur ediyor. Rüşvet ve rant karşılığı ihale alan şirketlerde işçiler katledilirken, devlet “fıtrat” diyor.  İşçinin insanca yaşama, emeğinin karşılığını alma hakkına tecavüz ediyor. Sahte imzalı Bakanlar Kurulu kararıyla grev erteleyerek, haksız işten çıkarmaları protesto eden sendika yöneticilerini gözaltına alarak işçinin sendikalaşma, grev, toplu sözleşme haklarına top yekün tecavüz ediyor.
Dört numaralı tanımla, sınırlarını aşarak, yetkilerinin ötesine geçerek tecavüze iş dünyasında devam ediyor devlet.  Hükümete muhalif şirketleri batırmak için tüm imkanlarını seferber ediyor. Eski suç ortağı olan cemaatin bankasına etik olmadığı kesin, yasallığı tartışmalı yöntemlerle el koyuyor.  AKePe’nin oylarının düştüğünü gösteren anketi yapan araştırma şirketine bile saldırmaya tenezzül ediyor. Öyle arsız, öyle azgın.
En kapsamlı tecavüz bir numarada. Kadın, erkek, çocuk demeden, kendinden olmayan herkese saldırıyor devlet. Orantısız güç kullanan polisin kurşunuyla, vesayeti üzerinden devralıp özel muhafız ordusuna çevirdiği askerin topu tüfeğiyle, “gerektiğinde polistir, askerdir” diyerek kışkırttığı esnafın bıçağı, palası, sopası, tekmesiyle, çocuklarımızın, arkadaşlarımızın, sevgililerimizin, kardeşlerimizin, yoldaşlarımızın yaşam hakkına tecavüz ediyor.  Can almaya, kan dökmeye doyamıyor. Roboski’de, Cizre’de, Güven Park’ta, Lice’de, Eskişehir’de bir karanlık sokakta…  Solcuya, Kemalist’e, komüniste, kızlı-erkekli yaşayan öğrenciye, eşitlik ve özgürlük talep eden Kürt’e, devşiremediği Ermeni’ye, Yahudi’ye, “çek elini bedenimden!” diyen feministe, saraya soytarı olmayan sanatçıya, Hipokrat yeminine sadık kalan doktora, yandaş olmayan gazeteciye, ateiste, LGBT bireye, dönüşmeyen Alevi’ye, insanca yaşamak isteyen  biat etmeyen herkese, çArşı’ya yahu, çArşı’ya!!  Nefret, saldırı, T.C.avüz.
Parti-devletin tepesindeki RTE, her alanda, her kesim üzerinde mutlak egemenlik elde etmeye çalışırken, içten içe sonun yaklaştığının farkında. Amacına ulaşıp tek adam rejimini resmileştirmek için yapabileceklerinin sınırı yok, çünkü o koltuktan indiğinde yargılanacağını biliyor. Korkunun keskin, çürümüş kokusu, bin odalı sarayın rokete, bombaya dayanıklı duvarlarını aşıp, tüm ülkeye yayılıyor. Korktukça daha saldırgan, daha çirkef oluyor. Daha çok öldürebilmek, daha geniş kapsamlı tecavüzler gerçekleştirmek için “iç güvenlik” adı altında, faşizmin el kitabını yasalaştırmak istiyor.  Şimdilik başarıyor gibi görünse de, boşuna. Taşlar yerinden oynadı bir kere.  Artık sokak var.  Şiirli, türkülü, zılgıtlı direniyor sokak. Zaman zaman sessizleşse de susmuyor. Devletin kustuğu nefrete inat, sokak aşk dolu, umut dolu. Orantısız zekası, devrimci gülüşüyle, haklı öfkesiyle, bitmeyen isyanıyla, kana bulanan kartopunu çığ edip önüne katmış, geliyor sokak.  Durdurabilene aşk olsun!
(26/02/2015 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder