"Bugün canım yazı yazmak istemiyor." Çetin Altan'ın tarihe geçen bu beş kelimeden
ibaret köşe yazısı şu anki ruh halimin tam olarak karşılığı. Yazacak konu
olmadığından değil. Konudan bol bir şey
yok. Tam tersi, memlekette gündem enflasyonu var. Herhangi bir gelişmiş
demokraside deprem tesiri yapacak olayları, birkaç saat içinde çiğneyip
öğütüyor, henüz sindirmeden, sıradaki korkunç haberi bekliyoruz. Sadece Türkiye
değil, tüm dünya bir açık hava tımarhanesine dönmüş. Herkes dişini geçirebildiğini eziyor, gücünün
yettiğini öldürüyor. Her yerde acı, her yerde kan var. Her yerde ölüm. Ölümlerden ölüm beğenip yazasım yok bugün.
Gazze'deki katliamı yazmak istemiyor canım. İsrail'in meşru müdafa kılıfında
meşrulaştırılmış devlet terörüyle savunmasız insanları kadın, çocuk, yaşlı,
hasta demeden katlettiğini, Hamas'ın savunduğunu iddia ettiği insanlar telef
olurken çözüme yanaşmadığını, İslam devletleri Yahudi düşmanlığını kışkırtmanın
ötesinde tepki vermezken, "gelişmiş" ülkelerin İsrail'e "Kendini
savun, ama daha az çocuk öldür" dediğini tekrar yazmak gelmiyor
içimden.
IŞİD (ya da İD, ya da bugünlerde hangi isimle anılıyorlarsa)
denen, kestikleri kafalarla top oynayan, küçücük çocukları, kadınları çarmıha
geren, el kadar kız bebekleri cinsel ilişkiden zevk almasınlar diye barbarca
sünnet eden gözü dönmüş canilerin Allah adına giriştikleri katliamı mı yazayım? Yoksa bu sapık katiller ordusuna
"terörist" demekten aciz, 45 gündür rehin tutulan 49 vatandaşın adını
bile anmayan hükümeti mi? Hepsi midemi
bulandırıyor. Yazdım. Bir daha yazmak
istemiyorum. Gazze'de İsrail'in yaptığı katliamı fırsat bilip Yahudiler'e ölüm
fermanı çıkartan, ama burunlarının dibinde 5500 insanı katleden IŞİD 'i
görmezden gelen sözde Müslüman, özde İslam fasistlerini yazsam diyorum. Yok... Onların dini kine boğan ikiyüzlülüğünü
yazmaya da elim gitmiyor.
Belki de ülkemde erkeklerin her gün üçer beşer öldürdükleri
kadınları yazmalıyım yine. Hani şu son
altı ay içinde devletin korumasındayken kocaları, eski kocaları, aileleri
tarafından öldürülen 21 kadını yazsam, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Ayşenur İslam okuyup haberdar olur mu bu cinayetlerden? Veya intihar eden, öldürülen, ya da her gün tecavüzle,
işkenceyle yaşamaya mahkum edilen çocuk gelinleri yazsam, el kadar kızları
sapık adamların koynuna sokmanın "masumane" olmadığını anlar mı
acaba? Hiç sanmam.
Ölümün kömür karasından daha kara çöktüğü Soma'da,
babalarını kaybeden yüzlerce çocuğun gözyaşı kurumadan, verilen sözlerin geri
alındığını, hazırlanan torba yasayla işçilerin değil, milleti soyanların koruma
altına alındığını yazdık da ne oldu? Bir
daha yazsak ne olacak? Daha yüksek kar
marjı için madencinin fıtratına ölümü yakıştıranların, tek basamaklı sayılarla
ölen işçileri konu bile etmeyenlerin olmayan vicdanları mı sızlayacak? Geçiniz.
Yazmakla bitmiyor ölümler. Roboski'de 34, Reyhanlı'da 51. Gezi'nin
gencecik fidanları var. Kürtler için devletin ikinci adı olmuş ölüm. Aleviler'e
çok tanıdık. Bir de ölümlerin en acısı, yaraların en kapanmazı, kayıplar var.
Gözaltında, işkencede, hapishanede ortadan kaybolan, beyaz bir renoyla
götürülüp bir daha haber alınamayan, devletin resmi ölümü bile çok gördüğü
binlerce insanın yakınları, ülkenin dört bir yanındaki yüzlerce toplu mezarı
kazarak, ölümlerin ismini bulmaya çalışıyor senelerdir. Toprağın üstünde ölüm,
altında ölüm. Önüm, arkam, sağım, solum
ölüm. Ve bugün canım ölüm yazmak
istemiyor.
(21/07/2014 Muhalif Gazete)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder