21 Temmuz 2014 Pazartesi

ÖNÜM, ARKAM, SAĞIM, SOLUM ÖLÜM

"Bugün canım yazı yazmak istemiyor."  Çetin Altan'ın tarihe geçen bu beş kelimeden ibaret köşe yazısı şu anki ruh halimin tam olarak karşılığı. Yazacak konu olmadığından değil.  Konudan bol bir şey yok. Tam tersi, memlekette gündem enflasyonu var. Herhangi bir gelişmiş demokraside deprem tesiri yapacak olayları, birkaç saat içinde çiğneyip öğütüyor, henüz sindirmeden, sıradaki korkunç haberi bekliyoruz. Sadece Türkiye değil, tüm dünya bir açık hava tımarhanesine dönmüş.  Herkes dişini geçirebildiğini eziyor, gücünün yettiğini öldürüyor. Her yerde acı, her yerde kan var.  Her yerde ölüm.  Ölümlerden ölüm beğenip yazasım yok bugün.

Gazze'deki katliamı yazmak istemiyor canım.  İsrail'in meşru müdafa kılıfında meşrulaştırılmış devlet terörüyle savunmasız insanları kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden katlettiğini, Hamas'ın savunduğunu iddia ettiği insanlar telef olurken çözüme yanaşmadığını, İslam devletleri Yahudi düşmanlığını kışkırtmanın ötesinde tepki vermezken, "gelişmiş" ülkelerin İsrail'e "Kendini savun, ama daha az çocuk öldür" dediğini tekrar yazmak gelmiyor içimden. 

IŞİD (ya da İD, ya da bugünlerde hangi isimle anılıyorlarsa) denen, kestikleri kafalarla top oynayan, küçücük çocukları, kadınları çarmıha geren, el kadar kız bebekleri cinsel ilişkiden zevk almasınlar diye barbarca sünnet eden gözü dönmüş canilerin Allah adına giriştikleri katliamı mı yazayım?  Yoksa bu sapık katiller ordusuna "terörist" demekten aciz, 45 gündür rehin tutulan 49 vatandaşın adını bile anmayan hükümeti mi?  Hepsi midemi bulandırıyor.  Yazdım. Bir daha yazmak istemiyorum. Gazze'de İsrail'in yaptığı katliamı fırsat bilip Yahudiler'e ölüm fermanı çıkartan, ama burunlarının dibinde 5500 insanı katleden IŞİD 'i görmezden gelen sözde Müslüman, özde İslam fasistlerini yazsam diyorum.  Yok... Onların dini kine boğan ikiyüzlülüğünü yazmaya da elim gitmiyor.

Belki de ülkemde erkeklerin her gün üçer beşer öldürdükleri kadınları yazmalıyım yine.  Hani şu son altı ay içinde devletin korumasındayken kocaları, eski kocaları, aileleri tarafından öldürülen 21 kadını yazsam, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam okuyup haberdar olur mu bu cinayetlerden?  Veya intihar eden, öldürülen, ya da her gün tecavüzle, işkenceyle yaşamaya mahkum edilen çocuk gelinleri yazsam, el kadar kızları sapık adamların koynuna sokmanın "masumane" olmadığını anlar mı acaba?  Hiç sanmam.

Ölümün kömür karasından daha kara çöktüğü Soma'da, babalarını kaybeden yüzlerce çocuğun gözyaşı kurumadan, verilen sözlerin geri alındığını, hazırlanan torba yasayla işçilerin değil, milleti soyanların koruma altına alındığını yazdık da ne oldu?  Bir daha yazsak ne olacak?  Daha yüksek kar marjı için madencinin fıtratına ölümü yakıştıranların, tek basamaklı sayılarla ölen işçileri konu bile etmeyenlerin olmayan vicdanları mı sızlayacak?  Geçiniz.

Yazmakla bitmiyor ölümler. Roboski'de 34, Reyhanlı'da 51. Gezi'nin gencecik fidanları var. Kürtler için devletin ikinci adı olmuş ölüm. Aleviler'e çok tanıdık. Bir de ölümlerin en acısı, yaraların en kapanmazı, kayıplar var. Gözaltında, işkencede, hapishanede ortadan kaybolan, beyaz bir renoyla götürülüp bir daha haber alınamayan, devletin resmi ölümü bile çok gördüğü binlerce insanın yakınları, ülkenin dört bir yanındaki yüzlerce toplu mezarı kazarak, ölümlerin ismini bulmaya çalışıyor senelerdir. Toprağın üstünde ölüm, altında ölüm.  Önüm, arkam, sağım, solum ölüm.  Ve bugün canım ölüm yazmak istemiyor.

(21/07/2014 Muhalif Gazete)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder