7 Ekim 2014 Salı

KOBANE, ÇAKALLAR VE SIRTLANLAR

Üç haftadır dünyanın gözü kulağı Türkiye-Suriye sınırının 1 km ötesindeki bir şehre kilitlendi.  Bölgede terör estiren, binlerce insanı katleden caniler çetesi DAEŞ'e (nam-ı diğer İŞİD veya İD) karşı kadın-erkek, genç-yaşlı mücadele veren kendi küçük, direnişi dev bir şehir: Kobane. 

Kobane tam 23 gündür, gece-gündüz direniyor. Bütün savaş kuramlarını alt üst ederek, sayı ve cephane olarak kendinden çok üstün bir güce karşı amansız bir mücadele veriyor. Kobane direnirken, Türkiye izliyor.  Kobane direnirken çakalların, sırtlanların yüzlerindeki insanlık maskeleri düşüyor. 

DAEŞ'in üç ay boyunca rehin tuttuğu rehinelerin salıverilmesiyle, uluslararası koalisyona katılmamak için gerekçesi kalmayan AKP hükümeti, türlü yuvarlak sözlerle koalisyona destek vereceğini beyan etmek zorunda kaldı. Sözde bu amaçla meclise ucu açık bir tezkere sunarak, Suriye'ye olası bir askeri müdahalenin yolu açılınca, AKP hükümeti ve Cumhurbaş(ba)kanı Erdoğan, koalisyona destek sözlerinin etrafında dans etmeye başladılar ve üç şart öne sürdüler: Suriye'de güvenlikli alanlar kurulacak, uçuşa yasak bölgeler oluşturulacak, Suriye'deki ılımlı muhalefete (hani şu geçtiğimiz hafta okul bombalayarak 42'si çocuk 45 kişiyi öldüren "ılımlı" muhalefet) silah desteği yapılacak.  Tamamı Suriye'ye yönelik bu şartlar öne sürülerek, acil yardıma ihtiyacı olan Kobane'ye müdahale etmemek için adeta ipe un serildi. Başbakanımsı Davutoğlu, CNN ekranlarında bu insanlık dışı hamleyi "entegre strateji" olarak tanımlarken yüzü kızarmadı.

Görülen o ki, bir yandan "Kobaneliler kardeşlerimizdir" derken, bir yandan kötü akılları ve sığ vicdanlarıyla yaptıkları küçük hesaplarla, "bir taşla iki kuş" vurma hevesine kapılanlar, DAEŞ'in Kobane'yi ele geçirmesine ve buradaki yüzbinlerce Kürt vatandaşı katletmesine göz yumarak, önce Türkiye sınırındaki Kürt devleti "tehdidi"nden kurtulmayı, ardından da DAEŞ bahanesiyle Suriye'ye müdahale ederek, Esad'ı devirmeyi umuyorlar. 

AKP hükümetinin ve yandaşlarının çakallıkları mide bulandırıcı olsa da şaşırtıcı değil. Kendinden olmayana tahammülü olmayan iktidarın, eline geçen ilk fırsatta Kürt halkına ve eşitlik mücadelesine darbe vurması bekleniyordu.  Onlar yüreklerinin karalığını, Gezi'de gösterdiler. Kötülükleri, sokak arasında dövülerek öldürülen 19 yasındaki bir gence üzülmediklerini gururla söyleyecek kadar dipsiz. AKP iktidarı süresince güçlenen radikal İslamcı kesimin DAEŞ sempatizanlığı da sürpriz değil. Din adına can almayı hak görenleri anlayamasak da tanıyoruz ve maalesef giderek artan varlıklarından haberdarız.

Asıl dehşet verici olan, yıllardır ezbere aldıkları "Türkiye'de Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır" söylemiyle et-tırnak klişelerini bol keseden dağıtırken, içlerinden "en iyi Kürt ölü Kürt" nakaratıyla tempo tutarak, bu vahşeti keyifle izleyen laik, demokrat görünümlü gizli faşistler.  Kobane'de insanlar yaşam mücadelesi verirken, ellerini oğuşturarak "yesinler birbirlerini" diyen sırtlanlar.  Sırf Kürt oldukları için onbinlerce insanın öldürülmesinde bir beis görmeyen, hatta vatana millete hayırlı olacağını düşünen sözde vatanseverler.  Demokrasiyi dillerine pelesenk ettikleri halde, kendilerinden olmayanın yaşam hakkına saygı duymayarak, aslında mücadele ettikleri AKP ve RTE zihniyetinin bire bir kopyası olduklarını bile görmekten aciz aymazlar sürüsü.  Asıl vahim olan, zulüme karşı koymadan önce mazlumun kimliğini sorgulayan çifte standartçılar, düşmanının düşmanının dostu olmadığını göremeyecek kadar kör olan çakma solcular.


Diyorlar ki devlet duygusal ve insancıl davranmaz, çıkarlarını korumakla mükelleftir ve bir Kürt devletinin sınır komşumuz olması Türkiye Cumhuriyeti devletinin çıkarlarına aykırıdır. Bilmezler mi bu topraklar yıllardır o çıkarlar adına kana bulanmakta?  Toplu mezarlar, asit kuyuları, işkenceler, idamlar, infazlar, faili "meşru" cinayetler hep devletin çıkarları adına değil miydi?  Kürt halkı o çıkarlar adına yıllarca şiddet ve baskıya maruz kaldı.  Ve devletin çıkarları adına uygulanan politikaların yarattığı PKK ile bitmeyen savaşı, 40 bin can aldı.  Bugün aynı devlet, çıkarlarını korumak ve ayıbını örtmek için Kürt halkının Türkiye'de, Kürt kimliğinden vaz geçmeden, eşit olarak yaşama talebini bölücülük olarak tanımlıyor. Tıpkı Gezi'yi terör eylemi olarak tanımladığı gibi. Ve "bağzı" kesimler, Gezi'nin penguen medyasını cok çabuk unutarak, yine devletin çıkarları doğrultusunda propaganda yapan aynı medyadan duydukları yalanlara inanmayı sürdürüyor. Oysa Türkiye halklarının çıkarlarına karşı esas tehdit, Kobane'nin düşmesi ve sadece Irak ve Suriye'yi değil, bütün İslam dünyasını  ele geçirmeyi hedefleyen DAEŞ'in sınırlarımıza yerleşmesi.  Dünyanın öbür ucundaki devletler tarafından bile büyük bir tehlike olarak görülen DAEŞ'e bu noktadan sonra destek vermek şöyle dursun, göz yummak bile her açıdan felaketle sonuçlanır. 

Bir parantez açalım: Kobane düşerse Kürt mücadelesinin biteceğini sananlar da boşuna heveslenmesin. Kobane düşse bile, Kobane halkının son derece kısıtlı silah ve mühimmatla, çok daha güçlü olan DAEŞ'e karşı direnişi bir sembol olarak, Kürt halkının mücadelesini körükleyecek.  Kobane direnir ve DAEŞ'i bir şekilde geri püskürtürse, ve bunu Türkiye'nin yardımı olmadan yaparsa, Kürt mücadelesi büyük itibar kazanacak, Türkiye'nin zaten perişan halde olan itibarı ise tamamen yerle yeksan olacak.  Her durumda, DAEŞ'in Kobane'ye saldırısına kayıtsız kalmak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, ama çok daha önemlisi, Türkiye halklarının çıkarlarına büyük zarar verecek.  Türkiye'nin yapması gereken, Şark kurnazlığını bırakıp, iş işten geçmeden doğru tarafta yer almak ve DAEŞ çetesine karşı Kobane'ye destek olmaktır.

(10/07/2014 Jiyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder