Üç haftadır dünyanın gözü kulağı Türkiye-Suriye sınırının 1
km ötesindeki bir şehre kilitlendi.
Bölgede terör estiren, binlerce insanı katleden caniler çetesi DAEŞ'e (nam-ı
diğer İŞİD veya İD) karşı kadın-erkek, genç-yaşlı mücadele veren kendi küçük,
direnişi dev bir şehir: Kobane.
Kobane tam 23 gündür, gece-gündüz direniyor. Bütün savaş
kuramlarını alt üst ederek, sayı ve cephane olarak kendinden çok üstün bir güce
karşı amansız bir mücadele veriyor. Kobane direnirken, Türkiye izliyor. Kobane direnirken çakalların, sırtlanların yüzlerindeki
insanlık maskeleri düşüyor.
DAEŞ'in üç ay boyunca rehin tuttuğu rehinelerin
salıverilmesiyle, uluslararası koalisyona katılmamak için gerekçesi kalmayan
AKP hükümeti, türlü yuvarlak sözlerle koalisyona destek vereceğini beyan etmek
zorunda kaldı. Sözde bu amaçla meclise ucu açık bir tezkere sunarak, Suriye'ye
olası bir askeri müdahalenin yolu açılınca, AKP hükümeti ve Cumhurbaş(ba)kanı
Erdoğan, koalisyona destek sözlerinin etrafında dans etmeye başladılar ve üç
şart öne sürdüler: Suriye'de güvenlikli alanlar kurulacak, uçuşa yasak bölgeler
oluşturulacak, Suriye'deki ılımlı muhalefete (hani şu geçtiğimiz hafta okul
bombalayarak 42'si çocuk 45 kişiyi öldüren "ılımlı" muhalefet) silah
desteği yapılacak. Tamamı Suriye'ye
yönelik bu şartlar öne sürülerek, acil yardıma ihtiyacı olan Kobane'ye müdahale
etmemek için adeta ipe un serildi. Başbakanımsı Davutoğlu, CNN ekranlarında bu
insanlık dışı hamleyi "entegre strateji" olarak tanımlarken yüzü
kızarmadı.
Görülen o ki, bir yandan "Kobaneliler kardeşlerimizdir"
derken, bir yandan kötü akılları ve sığ vicdanlarıyla yaptıkları küçük
hesaplarla, "bir taşla iki kuş" vurma hevesine kapılanlar, DAEŞ'in
Kobane'yi ele geçirmesine ve buradaki yüzbinlerce Kürt vatandaşı katletmesine
göz yumarak, önce Türkiye sınırındaki Kürt devleti "tehdidi"nden
kurtulmayı, ardından da DAEŞ bahanesiyle Suriye'ye müdahale ederek, Esad'ı
devirmeyi umuyorlar.
AKP hükümetinin ve yandaşlarının çakallıkları mide
bulandırıcı olsa da şaşırtıcı değil. Kendinden olmayana tahammülü olmayan
iktidarın, eline geçen ilk fırsatta Kürt halkına ve eşitlik mücadelesine darbe
vurması bekleniyordu. Onlar yüreklerinin
karalığını, Gezi'de gösterdiler. Kötülükleri, sokak arasında dövülerek
öldürülen 19 yasındaki bir gence üzülmediklerini gururla söyleyecek kadar
dipsiz. AKP iktidarı süresince güçlenen radikal İslamcı kesimin DAEŞ
sempatizanlığı da sürpriz değil. Din adına can almayı hak görenleri anlayamasak
da tanıyoruz ve maalesef giderek artan varlıklarından haberdarız.
Asıl dehşet verici olan, yıllardır ezbere aldıkları
"Türkiye'de Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır" söylemiyle
et-tırnak klişelerini bol keseden dağıtırken, içlerinden "en iyi Kürt ölü
Kürt" nakaratıyla tempo tutarak, bu vahşeti keyifle izleyen laik, demokrat
görünümlü gizli faşistler. Kobane'de
insanlar yaşam mücadelesi verirken, ellerini oğuşturarak "yesinler
birbirlerini" diyen sırtlanlar.
Sırf Kürt oldukları için onbinlerce insanın öldürülmesinde bir beis
görmeyen, hatta vatana millete hayırlı olacağını düşünen sözde vatanseverler. Demokrasiyi dillerine pelesenk ettikleri
halde, kendilerinden olmayanın yaşam hakkına saygı duymayarak, aslında mücadele
ettikleri AKP ve RTE zihniyetinin bire bir kopyası olduklarını bile görmekten
aciz aymazlar sürüsü. Asıl vahim olan,
zulüme karşı koymadan önce mazlumun kimliğini sorgulayan çifte standartçılar,
düşmanının düşmanının dostu olmadığını göremeyecek kadar kör olan çakma
solcular.
Diyorlar ki devlet duygusal ve insancıl davranmaz,
çıkarlarını korumakla mükelleftir ve bir Kürt devletinin sınır komşumuz olması
Türkiye Cumhuriyeti devletinin çıkarlarına aykırıdır. Bilmezler mi bu topraklar
yıllardır o çıkarlar adına kana bulanmakta?
Toplu mezarlar, asit kuyuları, işkenceler, idamlar, infazlar, faili
"meşru" cinayetler hep devletin çıkarları adına değil miydi? Kürt halkı o çıkarlar adına yıllarca şiddet
ve baskıya maruz kaldı. Ve devletin
çıkarları adına uygulanan politikaların yarattığı PKK ile bitmeyen savaşı, 40
bin can aldı. Bugün aynı devlet,
çıkarlarını korumak ve ayıbını örtmek için Kürt halkının Türkiye'de, Kürt
kimliğinden vaz geçmeden, eşit olarak yaşama talebini bölücülük olarak
tanımlıyor. Tıpkı Gezi'yi terör eylemi olarak tanımladığı gibi. Ve
"bağzı" kesimler, Gezi'nin penguen medyasını cok çabuk unutarak, yine
devletin çıkarları doğrultusunda propaganda yapan aynı medyadan duydukları
yalanlara inanmayı sürdürüyor. Oysa Türkiye halklarının çıkarlarına karşı esas
tehdit, Kobane'nin düşmesi ve sadece Irak ve Suriye'yi değil, bütün İslam
dünyasını ele geçirmeyi hedefleyen
DAEŞ'in sınırlarımıza yerleşmesi.
Dünyanın öbür ucundaki devletler tarafından bile büyük bir tehlike
olarak görülen DAEŞ'e bu noktadan sonra destek vermek şöyle dursun, göz yummak
bile her açıdan felaketle sonuçlanır.
Bir parantez açalım: Kobane düşerse Kürt
mücadelesinin biteceğini sananlar da boşuna heveslenmesin. Kobane düşse bile,
Kobane halkının son derece kısıtlı silah ve mühimmatla, çok daha güçlü olan
DAEŞ'e karşı direnişi bir sembol olarak, Kürt halkının mücadelesini
körükleyecek. Kobane direnir ve DAEŞ'i
bir şekilde geri püskürtürse, ve bunu Türkiye'nin yardımı olmadan yaparsa, Kürt
mücadelesi büyük itibar kazanacak, Türkiye'nin zaten perişan halde olan itibarı
ise tamamen yerle yeksan olacak. Her
durumda, DAEŞ'in Kobane'ye saldırısına kayıtsız kalmak, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin, ama çok daha önemlisi, Türkiye halklarının çıkarlarına büyük zarar
verecek. Türkiye'nin yapması gereken,
Şark kurnazlığını bırakıp, iş işten geçmeden doğru tarafta yer almak ve DAEŞ
çetesine karşı Kobane'ye destek olmaktır.
(10/07/2014 Jiyan)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder