10 Haziran 2014 Salı

LİCE GEZİ MİDİR?

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça Kürtler'in oylarını garantileyemeyen muktedir, milliyetçilerin ve ulusalcıların yumuşak karnı olan Güneydoğu'yu kaşımaya başladı. Lice'deki olaylardan sonra, daha düne kadar Gezi'de elele mücadele edenler arasında gerginlik tırmandı ve bayrağın indirilimesiyle zirveye ulaştı.

Gezi pek çok açıdan milat oldu Türkiye'de. Onlarca yıl sonra seslerini bulan halklar, sadece kendileri için değil, ezilen ve zulüm gören tüm "ötekiler" için de haykırdılar Gezi’de. Senelerdir olayları satılmış penguen medyasından izlediklerini fark etti insanlar. Ve Başbakan kendilerine "teröristler" deyince, belki de ilk kez, senelerdir yan yana dizilmiş cesetlerini gördükleri "teröristlerin" de, anlatılandan farklı hikayeleri olabileceğini düşündüler. Ne Berkin Elvan'ın, ne 12 yaşında, yaşından çok mermiyle öldürülen Uğur Kaymaz'ın terörist olmadığını, Berkin'in ceplerinde olmayan demir bilyeler gibi, Uğur'un yanıbaşındaki kalaşnikofun da muktedirin çirkin yalanları olduğunu gördüler. Emel Anne'yle beraber Ali İsmail'e ağlarken öfke dolan yürekleri, devletin kalleş pusularda öldürdüğü daha nice gencin analarının yüreklerini hissetti ilk kez. Ve geçen sene Lice'de kalekola karşı direnirken öldürülen Medeni'ye, arada çıkan çatlak seslere rağmen, sahip çıktı Gezi. Çünkü Gezi'nin kabesi insandı. Çünkü Gezi, mazlumun kimliğine bakmadan, zulüme isyandı.

İşte tam da bu yüzden Gezi bu kadar kanına dokundu muktedirin. Senelerdir özene bezene kutuplaştırdığı, ötekileştirdiği, ölülerini bile mezheplerine göre saydığı halklar, bir olmuş, faşizme karşı gerçekten omuz omuza durmuş! Olacak iş değil! Derhal durdurulmalı.

Lice olayları, özellikle bayrağın indirilmesi, Direniş'in birliğinde bir çatlak oluşturdu ve RTE Gezi karşısındaki ilk gerçek zaferini kazandı.

Daha bir sene önce, Gezi'ye destek vermekte geciktikleri için Kürtler'e sitem edenler, işin aslını anlamadan, derhal Lice'nin Gezi olmadığını tespit ve teyid ettiler. Daha bir sene önce, 40 senedir Kürtler'e yapılan sistemli baskı ve işkenceleri, cinayetleri ve zulümü bilmedikleri için yandaş medyayı suçlayanlar, kullanışlı bir unutkanlıkla Gezi'de öğrendiklerini sildiler, aynı yandaş medyaya dayanarak, muktedirin ağzıyla "terörist!" çığlıkları atmaya başladılar.

Bayrak olayından galeyana gelenler, devletin televizyonunda "Gezi'de bayrak yaktılar" haberiyle yayınlanan 2010 tarihli görüntüleri, Başbakan'ın 52 Cuma'dır bir türlü ortaya çıkartamadığı camide içkinin ispatını, yetmezse, Süleyman Şah Türbesi'ne düzmece saldırı planlarını hatırlasınlar. Ve lütfen düşünsünler: Güneydoğu'da, ortam gergin, asker tetikteyken, bir şahıs kışlaya dalacak, bayrak direğine tırmanacak, boy boy resimleri çekilirken, askerden hiç bir müdahale olmadan bayrağı indirecek, ve kaçıp, kayıplara karışacak. Asker müdahale etmeme sebebi olarak "18 yaşından küçük görünüyordu" diyecek. Roboski'de öldürülen 34 kişiden 22sinin 18 yaşından küçük olduğunu unuttuk mu? Daha geçen hafta Suriye'de sınırı geçmek isteyen 14 yasındaki Ali Ozdemir'i vurarak kör eden TSK, bir haftada mı çocuklara bu kadar duyarlı oldu? Yoksa görevli subay paralel miydi? Kimse kusura bakmasın, ama bence bu senaryo Kabataş fantazisinden bile daha absürd.

"Madem terörist değiller, neden kalekola karşılar?" diyenler, Gezi'de kazandıkları empati yeteneğini tazeleyip, kalekolun, Lice halkı için anlamını görmeye çalışsınlar. Lice, devletin çok dövdüğü bir köy. 1993'te şaibeli bir suikasttan sonra ateşe verilmiş. 401 evin 302si tamamen yanmış. 20 kişi ölmüş. Ceylan Önkol'un memleketi Lice. 14 yaşında, işte o kalekollardan birinden atılan havan topuyla paramparça olan Ceylan'ın köyü. Annesi parçalarını eteğinde toplamış, sanki birleştirirse evladı geri gelecek gibi. Gelmemiş elbet. Unutulur mu kalekol? Yeni kalekol yeni havan topu demek. Yine çocukların paramparça cesetleri demek. Ezilmişliğini, öldürülmüşlüğünü yüzüne çarpar gibi. "Her an tekrar öldürebilirim" der gibi. Hem de çocuk kandırır gibi, 200 km ötedeki sınırı koruma bahanesiyle dikmek istiyor devlet kalekolu Lice'ye. Bu mu barış süreci? Barış olursa, ki olmalı, zalimlerin başka zalimlerle, kapalı kapılar ardında yaptığı görüşmelerle, gizli vaatlerle, tek adamların çıkarları üzerine ince hesaplarla değil, halkların kardeşliğiyle olacak. Barış olursa, ki olmalı, herkes kendiyle yüzleşince, katilini ve maktülünü ortaya koyunca, acılara birlikte ağlayıp, yaraları birlikte sarınca olacak. Barış olursa, ki olmalı, analar kendi dillerinde ötekinin evladına ağıt yaktığında olacak.

Romantik bir macera değildi Gezi. İnsanlar gözlerini, canlarını kaybettiler. Analar evlatlarını toprağa verdiler. Heyecan olsun diye değil, ezberler bozulsun, taslar yerinden oynasın diye yaşandı bütün acılar. Bir daha eskisi gibi olmasın diye. Kimse kimsenin acısını ötelemesin, halklar birbirini sahiplenip ne bu zalime, ne berikine yedirmesin diye. Istanbul'da şehirlerinin beton yığınına dönüşmesini istemeyen halkın Topçu Kışlası'na direnişi ne kadar Gezi'yse, Lice'de çocuklarının parçalarını eteklerinde toplamak istemeyen anaların kalekola direnişi o kadar Gezi'dir. Nasıl ki Gezi'den çıkar sağlamaya çalışanlar, provokatörler olduysa, Lice'de de vardır. Ama işin özünde, Lice Gezi'dir. Gezi'nin dibidir! Çünkü Gezi'de aslolan, dinine, ırkına, cinsiyetine, bakmadan insani sevmek, mazlumu korumaktır. Gezi'nin başlattığını sürdürmek, faşizme karşı omuz omuza direnmek giden canlara borcumuzdur. Ya birlikte mücadeleye devam edeceğiz, ya da eskiye dönüp, eskisinden daha güçlü bir muktedirin yumruğu altında, paramparça ama hep birlikte ezileceğiz. 

(06/10/2014 Muhalif Gazete)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder