15 Haziran 2014 Pazar

KİFAYETSİZ BİR TEŞEKKÜR

Çocukken hemen büyümek ister de, büyüyünce çocukluğa özenir insan. Zamanın çok çabuk geçtiğinden  şikayetle hayıflanır kaybolan çocukluğuna. Oysa kaybolmaz ki çocukluk. Saklanır bir yerlerde. Çocukluk işte, adı üstünde. Oyun yapar. Kiminin çocukluğu annesinin mutfakta yemek yaparken mırıldandığı türküde saklanır, kimininki babaannesinin süründüğü gülsuyunun kokusunda, bazısı radyodaki cızırtılı ajansta ya da saçının örgüsünde. Mutlaka saklanacak bir yer bulur çocukluk, ve orada sobelenmeyi bekler.

"Aynadaki cisimler göründüklerinden daha yakındır" der dikiz aynalarındaki uyarılar. Çocukluk da öyle işte. Bir telaş içinde, apar topar büyürken, bir bakmışsın küçücük kalmış geçmişin aynasında, çok uzakta. Sonra bir gün, belki hiç ummadığın bir anda, veya yüreğinin ağrısını dindirmek, hayatın yükünü hafifletmek için özellikle ararken belki de, işte o türküde, gülsuyunda, yahut saçlarını örerken, çok uzakta sanırken, aynadaki cisim misali, yanıbaşında bulursun çocukluğunu.
Benim çocukluğum en çok babamın kucağında saklı. Kazık kadar halime bakmadan kıvrıldım mı kucağına, bütün sıfatlar, kimlikler silinir, babasının küçük kızı olurum. Gamım, tasam kalmaz. Ne de olsa çocukluğumun süper kahramanı. Yıldırım düşse tutacağına, sırtımı çok yaktı diye güneşi kısacağına inandığım adam. Olmadık şımarıklığıma katlanan, öfkesinden çok kırılmasından korktuğum adam. "Çıkma" dediği ağaçtan düşünce dizime pansuman yapan, "gitme" dediği adam kalbimi kırınca kucağını açan adam. Ergenliğin çekilmez çirkinliğinde, aşk sandığım hormon fırtınalarının manik depresif gel gitlerinde, sokak ortasında pembe dizi kıvamında dramalar yarattığımda bile bana kırgın, ama yine sevgiyle bakabilen adam.İnsan olmasına, hata yapmasına izin vermediğim, mükemmel olmadığı için cezalandırdığım, çok özlediğim, az söylediğim, her kahrımı çeken adam. En bet, en beter halimi bile, güzel olduğum için değil, güzel baktığı için güzel gören adam. Kaşının çatığı gözüme yaş, sesinin kırığı yüreğime diken babam
Soma'da köyler babasız çocuklarla dolu bu Haziran. Hastalık, ecel filan değil, bozuk düzenin doymak bilmez soysuz patronları aldı babalarını o çocuklardan. Babalarla birlikte, baba kucağındaki çocukluğu da öldürdüler maden ocağında. Oynanmamış oyunlar, öpülmemiş kömür karası eller, verilmemiş harçlıklar, anlatılmamış masallar, gidilmemiş maçlar, tutulmamış balıklar, edilmemiş kavgalar, dilenmemiş özürler, dillenmemiş sevgilerle dolu koca bir yaşanmamışlık şehri artık Soma.

Belki de bu yüzden hiç aklımda yokken, bir Babalar Günü yazısı yazmak geldi içimden. Sonsuz bir şükran ifadesi babama hala sarılabildiğim için. Bir de güzel bakan adama kifayetsiz bir teşekkür, babasının küçük kızını kucağında sakladığı için.

(06/15/2014 Muhalif Gazete)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder