6 Mayıs 2014 Salı

CAN ALMADAN CAYDIRMAK

Cinayetin iyisi olmaz elbette.  Ama öldürülen çocuk olunca daha bir derinden dağlanıyor insanın ciğeri. Kötülüğü tanımayan, masum, savunmasız bebelerin, gözü dönmüş canilerin elinde acı çektiğini bilmek kahrediyor insanı.  Acı dinmiyor.  Yürek soğumuyor. 

Son günlerde ard arda gelen vahşi çocuk cinayeti haberleri, halk arasında haklı bir infial yarattı.  Gizem'in annesinin acı feryadı, Mert'e yakılan ağıtlara karıştı: "Assınlar, ibret olsun!" 
Acılı ana-babaların, yüreklerindeki yangını intikamla küllemek istemeleri doğal.  Yaşamdan koparılan körpecik canın bedeli ödenir mi? Hatice Ana'nın çığlığı çığ oldu, büyüdü. Sadece aileler değil, yakınları, tanıdıkları, haberi basından  ve sosyal medyadan öğrenenler de tekrarladılar: "Assınlar, ibret olsun!"  İnsanız.  Acımızı denklemek isteriz. Göze göz, dişe diş. Cana can.

Vicdani bir refleksle haykırılan bu çığlığa Başbakan da ses verdi: "İdamlık olaylar bunlar." Acı, öfke ve korkuyla insanların bu tür tepkiler vermesi normal, ancak hükümet nezdinde tepki verirken olaya sadece duygusal açıdan bakmak ciddi sorunlara yol açar. Bu yüzden Başbakan'ın açıklaması en hafif tarifle "talihsiz bir demeç." Her ne kadar kendi kanaati olduğunu söylese de, Başbakan'ın şahsi kanaatini açıklamadan önce sonuçlarını iyi tahlil etmesi gerekir. Kaldı ki, Erdoğan'ın kanaatlerinin aslında temenni, ve hatta kurduğu tek adam sisteminin zaaflarından dolayı, çoğu zaman buyruk anlamına geldiği biliniyor. RTE'nin bu topa bu kadar iştahla girmesinin politik çıkar hesabı içermeyen, salt vicdani bir tepki olduğunu düşünmek naiflik olur kanımca. Kaypak siyasi ortamda dostun, düşmanın bir anda değişebileceğini tecrübeyle öğrenen Erdoğan, mevcut ve potansiyel düşmanlarına karşı kozlarını güçlendirmek için durumdan vazife çıkartıyor olabilir mi? Bunu önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. Ancak, bu arada çocuk cinayetlerinin yarattığı infialle idam cezası talep edenlerin, öfkelerini sağ duyularının gerisine çekip, çok iyi düşünmeleri gerek. 

İdam cezasını savunanların en sık kullandıkları argüman caydırıcı olması. Oysa bilimsel araştırmaların çoğu ağırlaştırılmış hapis ve müebbet cezalarının idam cezasından daha caydırıcı olduğunu gösteriyor.  ABD'nin çoğu eyaletinde idam cezası olmasına rağmen, bu ülkedeki cinayet oranı, idam cezası olmayan Avrupa ülkelerinden fazla. ABD'de idam cezalarının %80'i Güney eyaletlerinde uygulandığı halde, bu eyaletlerdeki cinayet oranları ülkenin geri kalanından daha yüksek.*  Kriminoloji uzmanları, cinayetlerin genellikle anlık ofkeyle, içki/uyuşturucu etkisi altında, veya hasta ruhlu kişiler tarafından işlendiğini, ve söz konusu durumlarda idam cezasını düşünerek suç işlemekten vaz geçilmesinin neredeyse imkansız olduğunu söylüyorlar. Bu veriler "sallandıracaksın üç tanesini, bak bir daha yapıyorlar mı?" tezini çürütüyor.

Devletlerin savaş, gizli operasyon, polis şiddeti ve benzeri politikalarla ellerini kana buladıklarını biliyoruz. Bunlarla mücadele ederken, devlete bir de adaletin tecellisi adına cinayet işleme yetkisi vermek büyük bir gaflet olur. Deniz'den, Erdal'dan hiç mi bir şey öğrenmedik? İdam cezasının sadece nitelikli suçlar için geri getirilmesi de çözüm değil.  Can alanın canını almak kan davasının devlet eliyle uygulanması degil mi? Modern hukuk böyle bir ilkelliğe izin verebilir mi? 

"Asmayalım da besleyelim mi?" Doğru cevap: C) Hiç biri. İdam cezasi yerine, çocuklara karşı işlenen tüm suçların cezalarını ağırlaştırarak daha caydırıcı olmalarını sağlayalım. 13 yasında çocuğun 24 kişi tarafından tecavüz edilmeye rızası olduğunu söyleyerek ceza indirimi veren zihniyeti yok edelim. Çocuk tecavüz ve cinayetlerine karşı caydırıcı olmak istiyorsak, sadece sokaktaki sapıklardan, katillerden değil, Pozantı cezaevindeki çocukların tecavüzcülerinden ve onlara göz yumanlardan, Uğur'un, Ceylan'ın, Berkin'in katillerinden ve onlara emir verenlerden de hesap soralım. Kim olduğuna, kimlerden olduğuna bakmadan bütün çocuklarımıza sahip çıkalım. Suçluları "beslemek" istemiyorsak, sadece açık ve yarı açık değil, kapalı cezaevlerinde de mahkumların işgücünü kullanarak kendi masraflarını karşılayacakları ve mahkumiyet dönemini üreterek geçirecekleri bir sistem oluşturalım.  Ve bütün bunları yaparken, insanlıktan çıkmış yaratıkların karşısında bile insanlığımızı korumak zorunda olduğumuzu unutmayalım.  Çünkü kötülükle savaşırken alınabilecek en ağır mağlubiyet, savaştığına dönüşmektir.
 


*Kaynak: Death Penalty Information Center www.deathpenaltyinfo.org

(06/05/2014 Posta 212)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder