29 Nisan 2014 Salı

YASADIŞI YASAKLAR

Türkiye'de devlet halk için değil, halkın üzerinde, halka karşı oldu hep.  Devlet Baba ya... Vurduğu yerde gül biter.  Her şeyin en iyisini o bilir.  Hangi ölünün ardından yas tutulup, hangisine "vatan sağ olsun" hangisine "oh olsun" deneceğine o karar verir. Dün elleriyle öldürdüğüne bugün anıt mezar dikerken, dünün kahramanlarını bugün bir kalemde vatan haini ilan eder.  Devlet Baba dover de, sever de.

AKP iktidarı ile başlamadı bu gelenek.  Biz hiç bir zaman tam anlamıyla demokratik bir ülke olmadık zaten. Darbe anayasalarıyla demokrasi taklidi yaptığımız dönemlerde, asker postalının sesi rejimin değişmez fon müziğiydi. Ancak, Erdoğan ve AKP iktidarı ile devlet gücü ve baskısı el değiştirdi.  Referandum sonrası anayasa değişiklikleriyle kuvvetler ayrılığını yok eden RTE, vesayeti askerden devralmakla kalmadi, sınırlarını da genişletti.  Adeta tek kişilik devlet olmayı hedefliyor Erdoğan. Tamamen kendine bağladığı devlet gücünü hayatımızın her alanına müdahale etmek, kendi mezhebine uymayan düşünceyi ve yaşam tarzını yok etmek için kullanıyor.  Medyada, universitelerde, orduda, STK'larda, sanat, spor ve iş dünyasında kendisine muhalif olan herkese savaş açıyor; birkaç yüz insanı ezerek milyonlara ibretlik çıkartıyor.  Devlet baskısıyla yasaklayamadığını mahalle baskısıyla ayıplatıyor. Ötekileştirdiklerini hep bir şekilde kendilerini savunmaya, hatta gizlenmeye zorluyor. Böylece yasadışı yasaklarını meşrulaştırmak istiyor. 

13 yaşında kızların gerdeğe sokulmasına ses etmeyip, yetişkin gençlerin kızlı-erkekli aynı evde kalmalarına atarlanırken RTE'nin amacı buna engel olmak değil, kızlı-erkekli yaşamın ayıplığını toplum bilincine kodlamaktı.  Bu şekilde yaşayan gençler gizlenerek, anne-babaları da "onlar birlikte ders çalışıyorlar" diye çocuklarını savunarak, bu kodlamayı onaylamış oldular. "Sevişiyorsak sana ne?" diyen az sayıda genç ve onlara destek olan aileleri, Başbakan'ın çok canını sıktılar.  Beyoğlu'nda sokaktaki masaların kaldırılması, içkili restoranlarda ailelerin çoluk çocuk fişlenmesi, AKP'li belediyelere ait turistik mekanlarda Türk müşterilere içki servisi yapılmaması insanlara alkolü bıraktırmak için değil, içki içenlerin gizlenmelerini, evlerine kapanmalarını sağlamak içindi.  İçkilerini koyu renk bardaklarda içmeye başlayanlar Basbakan'a zafer sarhoşluğu yaşattıysa da, baĞzı mekanlardan koro halinde yükselen "Şerefine Tayyip" şarkısı akşamdan kalma kıvamında başını ağrıttı.  Berkin'in elinde sapan olduğu ve direnişe gittiği söylenirken, alttan verilen "devlete direnenin katli vaciptir" mesajıydı.  Vicdanlı vatandaşlar kara kaşlı çocuğun ekmek almaya gittiğini ispata çalışırken, devletin sapanın arkasına saklanarak cinayet işlemesine yol verdiklerini fark etmediler.  RTE'nin ince ayar mesajını  kaale almayıp, cinayet emrini verene "Katil!" diye haykıranlar, devletin kara listesinde üst sıralarda yerlerini aldılar. 

1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasını yasaklayarak aynı taktiği uyguluyor Erdoğan. "Taksim'i unutun" diyor.  Biz ise, Başbakan'ın anayasal haklarımızı ihlal ettiğini es geçerek, neden Taksim'de olmamız gerektiğini açıklamaya çalışıyoruz. 1977'de devletin katlettiği canları, dökülen kanı, katlanarak büyüyen acıları hatırlatıyoruz. Söylediklerimizin hiç biri yanlış değil.  Yanlış olan devletin koruması gereken anayasal hakkımızı, devlete karşı savunmak zorunda bırakılmamız. Biz kendimizi açıklamaya çalıştıkça, Başbakan'ın anayasaya aykırı, keyfe keder yasakları perçinleniyor. 

Oysa RTE'nin meselesi ne Taksim, ne 1 Mayıs. Onun derdi, kafamıza vura vura dersimizi ezberletmek. Neye, ne zaman, nerede, nasıl sevinip üzüleceğimize devletin, yani kendisinin karar vereceğini iyice bellememizi istiyor. Onun izni olmadan Berkin'e üzüldüğümüz için sevmiyor bizi. Ermeni halkının acısını paylaşmak, ölülerine rahmet okumak için 24 Nisan konuşmasını beklemedik diye öfkeli. Devlet Baba dersini bir türlü öğrenmediğimiz için, önümüze konanı doğru belleyeceğimize ötesini berisini kurcaladığımız, daha iyi, daha doğru, daha güzel bir yaşama inandığımız için azarlıyor bizi.  


"Bu şımarık ruh hali artık son bulmalıdır" diyor RTE.  Doğrudur.  Halkın %57'sine her gün fırça çeken, kendisi gibi düşünmeyeni terörist, ateist ilan edip hedef gösteren, AYM kararına saygı duymayan, başbakan olmayı "asarsın da, kesersin de" zihniyetine indirgeyen, halkın anayasal hakkını kullanma talebine "şımarıklık" diyen bu şımarık ruh hali son bulmalıdır. Bu yüzden "Neden Taksim?" sorusuna verilecek onlarca haklı cevap bir yana bırakılıp "Neden yasak?" sorusu her mercide, en yüksek sesle sorulmalıdır.  

(29/04/2014 Posta 212)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder