21 Ağustos 2014 Perşembe

ÜÇ AY SONRA - I

Birinci Bölüm: "Ölenler Öldü, Unutuldu Gitti"

Soma'dan Kınık'a doğru giderken, bir yandan hayretle yolun alt tarafında göz alabildiğine uzanan, beyaz örtülerin üzerine dizilmiş kırmızı domateslere bakıyor, bir yandan bu küçük Ege kasabasının kaderini değiştiren faciayı düşünüyorum. Akıl ve vicdan dışı ihmaller yüzünden, resmi rakamlara göre, 301 kişinin canına mal olan faciayı.  Ve Başbakan'ın yüzü kızarmadan yüz sene öncesinden örneklerle bu katliam gibi kazayı normalleştirme çabasını düşünüyorum.  Bir de ölümün kasvetiyle bilenmiş halk öfkesinin, çevik kuvvet ve polisin arkasına saklanıp halka tekme-tokat saldıran devletin yüreksiz iktidarı karşısındaki onurlu direnişini... 

Kınık'a vardığımızda GPS'in komutları doğrultusunda sıra sıra evlerin arasından, dar sokaklardan geçiyoruz. Hayatın her şeye rağmen devam ettiğini hatırlatırcasına, bir düğün evinin sokağa taşmış kalabalığına denk geliyoruz.  Tahta masalarda soğuk limonata içen davetlilerle selamlaşıp, Elmadere tabelalarını takip ederek, kıvrıla bükule tepelerin ardına doğru uzanan yolda ilerliyoruz. 

Elmadere köyü, İzmir'in Kınık ilçesine bağlı, çam ağaçlarıyla kaplı bir tepede kurulu, 90-100 hanelik bir Alevi köyü. Tam 11 kayıp vermiş Soma'da.  Buna rağmen, hükümet yetkilileri, partilerinin fıtratında olan ötekileştirme politikasına uygun olarak, günlerce uğramamışlar Elmadere'ye.  Kamuoyundan tepki gelmeye başladıktan sonra yanlarına kameraları ve korumalarını alıp gitmişler, ama bu sefer de ölmekten yorgun, ötelenmekten kırgın Elmadereliler devletin göstermelik, samimiyetsiz şefkatini buyur etmemişler evlerine. 

Köye vardığımızda, rastgele önünde durduğumuz evin muhtarın evi olduğunu öğreniyoruz. Muhtarın ufak tefek, güzel gülüşlü, mavi gözlü eşi, yabancıların köye gelip gitmesine alışmış bir tavırla bahçedeki çardağa alıyor bizi. Bahçenin bir köşesinde, yüzünde en az seksen senenin kahkaha ve gözyaşlarının izlerini biriktirmiş bir kadın, alçak duvarın üzerine tünemiş sigara içiyor.  Bizi görünce sanki çok uzun zamandır tanıyıp da yollarını beklediği birilerini görmüş gibi aydınlanıyor yüzü.  Dişsiz ağzı kocaman gülüyor. Çizgilerine inat çocuklaşıyor yüzü.  Muhtar ise pek hoşnut değil davetsiz misafirlerden. Ev sahibi olarak kibar davransa da, aynı şeyleri konuşup, hiçbir şeyin değişmediğini görmekten bıkkın, haklı bir gönülsüzlükle oturuyor masaya.  Soruları ağzının içinde mırıldandığı karşı sorulara çeviriyor, kendi sorduğu sorulara yere veya boşluğa bakarak cevap veriyor.

- 13 Mayıs'tan bu yana neler değişti?
+ Ne değişecekti ki?  Hiç. Ölenler öldü, unutuldu gitti.
- Devletten beklentiniz nedir?
+ Ne beklentimiz olacak?  Hiç.  Biz devletten bir şey beklememeyi öğrendik.

Az sonra çocuk gülüşlü ihtiyar teyze iki büklüm, ama bastonsuz, yavaş adımlarla geliyor masaya.  "Aha bu benim oğlum. Bazı bazı gizliden ağlar hala" diyor muhtarı gösterip. "Kimse görmez sanır, ama ben görürüm."  Muhtar oturduğu yerde huzursuzca kıpırdanıyor.  Sert yüzüne tezat bir utangaçlıkla, yetişkin bir adamın gizliden ağlamasını açıklamaya çalışır gibi anlatıyor.  "Onbir canımız gitti köyden. Devlet dönüp yüzümüze bakmadı. Oradan buradan para yardımları geldi.  Vicdanlı insanlardan, bir de Alevi derneklerinden. Ama keşke para vereceklerine çözüm bulsalar.  Sıcak para tembel eder insanı. Üç gün yetse, dördüncü gün biter.  Sonra n'olacak?  İş gerek insanlara, iş. Para değil." 

Yolda her Elmadere tabelasının yanında gördüğümüz Polyak Eynez işaretlerini soruyorum.  Köyde yeni açılacak olan madenmiş.  Muhtar Polyak'tan bahsederken tedbirli.  Köydeki şehit ailelerine yardim ettiklerini söyledikten sonra hızlıca ekliyor "Yörede olduğundan tabii. Köyden işçi gerek madene ya, ondan."  Yeni madende yaşam odaları olacağını söylemişler.  "Göreceğiz." Gelecek için endişesi ümidinden çok muhtarın.  Cevabını bildiğim, hiç istemediğim halde sormak zorunda olduğum soruya geliyor sıra. "Gerçekten 301 mi, muhtar?" derken sesim kendime yabancı. Muhtarın cevabı ise tereddütsüz.  "Değil."  Bir şey söyleyecek gibi derin bir nefes alıyor. "Değil," diyor aynı kesinlikle.  "301 değil."  Yüzüme yeni değmiş gözleri uzağa kaçıveriyor yine. "Ayran getir misafirlere."  Kapı girişinde çömelmiş olan eşi içeri seyirtip elinde ayran bardaklarıyla gelene kadar susuyor muhtar. Susmak istediğini, susmak gerektiğini hissettiriyor.  Susuyoruz.  

Ayranlarımızı yudumlarken, bu kez gönüllü olarak konuşmaya başlıyor. "Tütün ekerdi bizim köy.  15 sene önce tütün fiyatı 70lik rakıya denkti.  Şimdi bir tütünün fiyatına bak, bir de rakının fiyatına.  Bu insanlar neden üç kuruş paraya yerin altına iniyorlar, anlarsın.  Keyfinden değil yani."  Hükümetin insanları madene mecbur etmek için  bölgede tarımı bilinçli olarak bitirdiğini anlatırken sesi ilk kez yükseliyor.  Yakın ailesinden kimseyi kaybetmemiş olmak ne acısını dindirmiş, ne öfkesini.  "Sömürdüler" diyor. "Hem toprağı, hem insanı sömürdüler. Aha orası şehitlik. Orada yatanların çocukları da madene inecek.  Başka çare yok.  Düzen kurulmuş."

Ertesi gün yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini (1) sorduğumda "Hükümete tepki büyük, elbet" diyor.  "Geçen seçimde 13 oy çıkmıştı bizim köyden, bu seçimde üç oy alırsa öpsün başına koysun." (2)  Alevi köyü oldukları için devlet tarafından yok sayılmaya alışmışlar.  Maden faciasından sonra da değişmemiş bu tavır.  Artık köyün işlerini halletmek için ilçeye değil (Kınık Belediye Başkanı AKPli), doğrudan İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne (CHP) gittiğini söylüyor.  "İşler çok daha çabuk halloluyor."

Şehit aileleriyle görüşmek için izin isteyip ayağa kalkmaya yelteniyorum.  "Ayranını içmemişsin. Otur, ayranını bitir."  Kalan ayranı içerken ilk kez soruyor kim olduğumu, nereden geldiğimi, hangi gazetede yazdığımı.  Amerika'da yaşadığımı duyunca şaşkınlığını gizlemiyor. "Ne işin var burada?"  Cevabını beklemeden, bu kez gazetenin ismine takılıyor.  "Muhalif Gazete mi?  Memlekette muhalif kaldı mı ki?"  Bir gülümsemenin gölgesini yakalıyorum yüzünde.  Teşekkür edip vedalaşıyoruz.  Az ötedeki şehit evine doğru yürürken, köyün ne kadar sessiz olduğunu fark ediyorum.

(1) Görüşme 9 Ağustos 2014, Cumartesi günü yapıldı.
(2) Elmadere köyündeki resmi sonuçlara ulaşamadım, ama Kınık'ta Ekmeleddin İhsanoğlu: %55,23, Recep Tayyip Erdoğan: %38,18, Selahattin Demirtaş: %6,58.

(18/08/2014 Muhalif Gazete)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder